Rukiye Eroğlu "Bir şeyi istiyorsan, git ve al!" The Pursuit of Happyness
"Ustalarını geçmeye çalışan bir çırak."
OPEC/ Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü ya da kısaca OPEC, net petrol ihraç eden ve bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran 13 ülkenin oluşturduğu 5 ülke tarafından 16 Eylül 1960 yılında Bağdat’ta kurulmuş bir konfederasyondur. Örgütün merkezi ilk beş yıl Cenova’da iken 1965’te Viyana ‘ya taşınmıştır. Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Irak ve Venezuella örgütün kurucu üyeleridir. Bu ülkeler aynı zamanda yeni üyelerin örgüte katılmalarında veto hakkına da sahiptirler. OPEC, petrol fiyatlarının ve üretim miktarlarının belirlenmesinde etkin bir role Sahiptir.
Kanıtlanmış petrol rezervlerinin büyük bir bölümü, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) kontrolü altında bulunmaktadır. OPEC ülkelerinin başlıca gelir kaynağını ise petrol gelirleri oluşturmaktadır. Ancak OPEC üyeleri, ekonomileri açısından hayati bir öneme sahip olan bu ürünün küresel pazarı çerçevesinde sahip olmaları gerektikleri kadar bir güce ve etkiye sahip değildirler. Bunun birincil nedeni ise ortak politikalar geliştirip bunları gerçekleştirmede yaşadıkları güçlüklerdir. Kendi arasında içinde çok sağlam olmayan bir ilişkiler yumağı içerisinde bulunan üye ülkeler, çok güçlü olmayan bir kartel yapılanması içerisinde kendi bireysel çıkarlarını ön planda tutma yoluna gitmektedirler. OPEC ve BM gibi örgütler kurumsal yapılarından kaynaklanan durumlarından dolayı ayrı bir varlık olarak az çok üyelerini de bağlayan politikalar ortaya koyarken, pek çok uluslararası örgüt uluslararası alanda üyelerinin politikalarını uygulayan bir araç olmaktan öteye gidememektedir.
OPEC; Kuruluşunun İlk Aşamaları
Dünya petrol piyasasında kartelleşme eğilimleri her zaman olagelmişti. Buna karşı petrol ülkeleri arasında da işbirliği yapılarak bir tür “karşı kartel” oluşturulması fikri eskiden beri vardı. Özellikle Arap Birliği’nin 1954 yılında kurduğu “Ekonomik Konsey” 1957’de petrol endüstrisinin ulusallaştırılması gerektiği yönünde karar almıştı. Ayrıca 1959’dan itibaren de “Arap Petrol Konferansları” düzenliyordu. 1960’a gelindiğinde kartellerin fiyat indirimi çabalarıyla yeniden karşılayan ana üretici-ihracatçı ülkeler Venezuella’nın girişimiyle harekete geçtiler. Venezuella petrol ihraç eden ülkelerin bir tür “toplu pazarlık” sendikası gibi bir örgüt içinde olmaları gerektiğini savunuyordu. Bu amaçla bu devlet 1959 baharından itibaren Ortadoğu ülkeleriyle yakınlaşmaya başladı. Venezuella “Madenler ve Hidrokarbonlar Bakanı” Perez Alfonso Nisan 1959’da Kahire’de İran, Suudi Arabistan, B.A.C. (Mısır-Suriye-Yemen), Kuveyt ve Irak yetkilileriyle görüşmeler yaptı ve bu devletler bir danışma komitesi kurdular. Ağustos 1960’ta petrol şirketlerinin bu girişime hiç aldırmaksızın fiyatları düşürmeye devam edecekleri ortaya çıkınca, bunlara karşı ortak bir tavır almak amacıyla Irak hükümeti Suudi Arabistan, Kuveyt, İran ve Venezuella’yı Bağdat’ta bir toplantıya çağırdı ve Bağdat’ta yapılan bu konferans ile “Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü” kuruldu. Kuruluş aşamasında pek fazla dikkate alınmayan bu örgütün etkisi zaman içerisinde giderek artmıştır. Ancak OPEC günümüzde dünya enerji piyasasının şekillenmesinde ve dolayısıyla dünya ekonomisi ve politikasının yönelimlerinde azımsanmayacak bir etki sahibi olmuştur. Bir örgüt olarak OPEC’in etkisinin gerek üyeleri üzerinde gerekse dünya enerji piyasasının işleyişi üzerindeki etkisinin artması petrol endüstrisinin önceki yıllarının içerisinde bulunduğu durumdan ve başlıca unsurlarının hareketlerinden kaynaklanmaktadır. OPEC’in kuruluş yıllarındaki süreç içerisinde petrol fiyatları başlıca petrol şirketlerinin belirlediği bir afişe fiyat üzerinden belirlenmekte idi. “Yedi Kız Kardeşler” olarak da adlandırılan bu şirketler, petrolünü çıkarttıkları ülkelere varil başına belirli bir ödeme yapmaktaydılar. Petrol şirketleri tarafından ülkelere ödenen bu ücret, şirketler tarafından tek taraflı olarak belirlenmekteydi. Yapılan bu ödeme, başka gelirleri
olmayan ülkeler için hayati bir önem taşımaktaydı.
Amaçları
Başlıca petrol şirketleri Şubat 1959’da üretici ülkelere yapılan ödenmeye temel oluşturan afişe fiyatta % 10’luk bir indirime gittiler. Bu ilk fiyat indiriminden sonra Yedi Kız Kardeşten biri olan Exxon Ağustos 1960’ta faaliyet gösterdiği ülkeye yaptığı ödemedeki afişe fiyat üzerinde % 7’lik bir indirim uygulama yoluna gitti. Bu davranış diğer şirketler tarafından da uygulandı. Böyle bir ortamda kurulan OPEC’in başlıca amacı petrol şirketlerinin uygulayacağı yeni bir fiyat indirimine karşı üretici ülkelerin gelirlerini koruma altına almaktı. OPEC kurucu anlaşmasının 2. maddesi örgütün ana amacını; “bireysel ve toplu olarak üye ülkelerin çıkarlarının en iyi şekilde korunması için petrol politikalarının birleştirilmesi ve koordine edilmesi” olarak belirlemiştir. yeni kurulan OPEC’in aldığı ilk kararlardan bir tanesi petrol şirketlerinin fiyat istikrarını sağlamaları gerektiği ve herhangi bir dalgalanmasına yol açmamaları gerektiği olmuştur. OPEC üyeleri ayrıca petrol şirketlerinin üretici ülkelere danışmadan afişe fiyat üzerinde herhangi bir değişikliğe gitmemeleri gerektiğini belirtmiştir. OPEC ayrıca petrol fiyatlarının 1959’dan önceki seviyesine getirilmesi gerekliliğinin önemine vurgu yapmıştır. OPEC’in kuruluş aşamasındaki amaçlarından başka biri de petrol pazarındaki gerek tüketicilerin gerekse üreticilerin çıkarlarına hizmet edecek, üretici ülkelerin petrol gelirlerini güvence altına alacak bir fiyat sisteminin kurulması olmuştur.
Üyeler
OPEC’in kuruluşu bu rekabet ortamının gerek firmalar gerekse petrol endüstrisinin geneli üzerindeki olumsuz etkilerini azaltma yoluna gitmiştir. Kuruluşunun hemen ardından OPEC üyelerinde bir artış gözlenmiş ve Katar, Endonezya, Libya, Abu Dabi Emirliği (Birleşik Arap Emirlikleri), Cezayir, Nijerya, Ekvator ve Gabon OPEC’e üye olmuşlardır. Kurucu üyeleri; Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Irak ve Venezuela’dır. (1960). Kuruluşa, sonradan Katar (1961), Libya (1962), Endonezya (1962), Birleşik Arap Emirlikleri (1967), Cezayir (1969), Nijerya (1971), Ekvator (1973-1992), Gabon (1975-1994) ve Angola (2007) katılmışlardır. Ancak Ekvator ve Gabon 1990’lı yıllarda OPEC’ten ayrılmışlardır.
Kurucu üyelerin yeni üyelerin kuruluşa kabul edilmesinde sahip oldukları veto hakkından başka ayrıcalıkları yoktur. Net petrol ihracatçısı olan ve petrol konusundaki çıkarları OPEC üyeleriyle aynı doğrultuda olan ülkeler kuruluşa katılabilirler.
OPEC, bir kartel değil, bağımsız petrol üreten ülkeler arasında işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan bir örgüttür. Petrol fiyatlarını ve üretim miktarlarını belirlemesi açısından kartel özelliği göstermektedir. Ancak uygulamada Örgüt’ün aldığı kararlara uyulmasını fiilen sağlayacak bir mekanizma yoktur. Bu sebeple örgüt üyelerinin çoğu kez örgütün aldığı kararlara uymadıkları gözlemlenmiştir.
OPEC’e bağımlılık, ülkelerin bağımlılık derecesi, genellikle, satın alma ve/veya satmaya ilişkin olarak OPEC’e bağımlı olan ülke açısından ortaya çıkan tekleşme, yoğunlaşma ile doğru orantılıdır. Bu bağımlı olan ülkenin de siyasi olarak ilişkisini iyi tutması gerekmektedir elbette. Aksi takdirde kendine ekonomik etki araçlarından biri uygulanabilir. Diyebiliriz ki bu ticari ilişki siyasal alanda da doğrudan yeni ilişkilerin doğmasına sebep olabilir. Örneğin Japonya tükettiği petrolün hemen hemen hepsini OPEC üyesi ülkelerden sağlamaktadır. Bu durumda OPEC üyeleri, aralarında anlaşabildikleri taktirde, petrol ambargosu uygulama gibi bir dış ticaret önlemiyle Japonya üzerinde siyasal bir konuda etkide bulunabilirler. Bu karşılıklı bağımlılığın derecesini belirleyen çeşitli etkenler mevcuttur elbette. Örneğin, Japonya’nın OPEC’in uygulayacağı ambargo karşısında petrol kullanımında ne oranda tasarrufa gidebileceği, bu maddeye ikame bir enerji kaynağı oluşturup oluşturamayacağı veya petrolü bir başka kaynaktan sağlayıp sağlayamayacağı gibi etkenlerin, OPEC’in Japonya’ya uygulayacağı bir petrol ambargosu açısından Japonya’nın bu kuruluşa olan bağımlılık derecesini belirledikleri söylenebilir.
Son 30 yıldır, OPEC üyesi ülkelerin oluşturmuş oldukları OPEC yardım kuruluşları; esnek şartlara sahip, çözüm getiren ve oldukça ayrıcalıklı yardımlar yapmaktadır. OPEC ülkeleri, kollektif bir işbirliği ile oluşturdukları yardım kurumları vasıtasıyla, bir dayanışma ruhu içinde, düşük gelirli ülkelere yardımda bulunmaktadır. Son derece ciddi ekonomik ve finansal güçlüklere rağmen OPEC üyesi ülkeler, yardım programlarını sürdürmektedir. Bu yardımlar çeşitli ‘iki-yanlı’, ‘çok-yanlı tröst fonları’ ile ‘bölgesel kalkınma bankaları’ tarafından yönetilmektedir. Adaletsizlik ve eşitsizliğin hızla arttığı dünyada, OPEC üyesi ülkeler kendi güçleriyle, birlikte hareket ederek yoksulluğu hafifletmeye ve Güney’in kendi sürdürülebilir kalkınmasını sağlayacak kapasiteyi yaratmaya çalışmaktadırlar. OPEC üyesi ülkeler, ülkelerindeki ekonomik ve finansal zorluklara karşın, Güney-Güney işbirliği doğrultusunda belirleyici rol oynamaktadır. Aşağıda yardım kuruluşlarının isimleri belirtilmiştir:
Çok-Yanlı OPEC Yardım Kuruluşları
1. 1. AAAID – Tarımsal Yatırım ve Kalkınma İçin Arap Ortaklığı
2. 2. AGFUND – Birleşmiş Milletler Kalkınma Organizasyonları Arap-Körfez Programı
3. 3. AMF – Arap Para Fonu
4. 4. ARAB FUND – Arap Ekonomik Ve Sosyal Kalkınma Fonu
5. 5. ATFP – Arap Ticaret Finansmanı Programı
6. 6. BADEA – Afrika Arap Ekonomik Kalkınma Bankası
7. 7. . IsDB – İslam Kalkınma Bankası
8. 8. OPEC FUND – OPEC Uluslararası Kalkınma Fonu
İki-Yanlı OPEC Yardım Kuruluşları
1. 1. Abu Dhabi FUND – Abu Dhabi Kalkınma Fonu
2. 2. İran Organization – İran Yatırım, Ekonomik ve Teknik Yardım Organizasyonu
3. 3. Iraqi Fund – Irak Dışsal Kalkınma Fonu
4. 4. Kuwait Fund – Kuveyt Arap Ekonomik Kalkınma Fonu
5. 5. Saudi Fund – Suudi Kalkınma Fonu
6. 6. VIF – Venezuela Yatırım Fonu
Organları
OPEC’in başlangıçta Cenevre’de olan merkezi 1965’te Viyana’ya taşındı. Örgütün başlıca organları yılda en az iki kez toplanan üye ülkelerin üst düzey temsilcilerinden oluşan konferans ve yöneticiler kuruludur (board of governors).Teşkilatın takip edeceği politikalar üye ülkelerin temsilcilerinin katıldığı, yılda en az iki defa toplanan konferanslarda tespit edilir. Kararlar oybirliğiyle alınır. Üye ülkeler tarafından tayin edilen yönetim kurulunun başkanı konferanslar sırasında seçilir. Viyana’da bir idare ve araştırma sekreterliği vardır.
1)Konferans: Yılda bir kez toplanan ve oy birliği ile karar alan en üst organdır.
2)Guvernörler Kurulu: Konferans kararlarını uygular ve bütçeyi hazırlar.
3)Bakanlar Komitesi: On üç üyeden oluşur ve uzun vadeli ekonomi politikaları saptar.
4)Ekonomik Komisyonu: Uluslararası piyasada fiyat belirlemesi ve istikrarın sağlanmasından sorumludur.
5)Sekretarya: Üyeleri; Cezayir, Endonezya, İran, Irak, Kuveyt, Libya, Nijerya, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezuela ve Angola’dır. Örgüt merkezi Avusturya’nın başkenti Viyana’dadır.
GELİŞMELER
Örgütün Arap ülkeleri, petrolü Batılı ülkelere karşı bir silah gibi kullanmak istemişlerdi. 1973 sonları ve 1974 başlarında OPEC, petrol fiyatlarında dört kata varan oranlarda zam yaptı. Petrole 2. büyük zam 1979 yılında yapıldı. Bu gelişmeler sonucunda örneğin 1969’da varili 1.84 dolar olan petrolün fiyatı 1980 başlarında piyasada 34 dolara yükseldi. Petrol fiyatlarındaki bu aşırı yükselme, ithalatçı ülkelerde büyük dış ödeme açıkları ve dış borç yükü, iç ekonomilerde ise şiddetli enflasyonla birlikte işsizlik sorunları doğurdu. Diğer yandan petrol ihracatçısı ülkeler büyük dolar rezervlerine sahip oldular. ‘Petrodolar’ adı verilen bu fonların batılı ülke ekonomilerinden çekilip OPEC ülkelerinin kasalarına girmesinin, Batılı sanayileşmiş ülkelerde büyük bir resosyon doğuracağından endişe edilmişti. Fakat beklenen tehlike gerçekleşmedi. OPEC ülkeleri bu petrodolar fonlarını, büyük ölçüde batılı sermaye piyasalarına yaptıkları yatırıma ve Batı’dan satın aldıkları malların finansmanında kullandılar. Böylece söz konusu fonlar Batılı ülkelerin ekonomilerinden çekilmiş olmadı.
Zaman içinde kota sınırlarının belirlenmesi konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi bir grup OPEC ülkesi, sahip oldukları büyük rezervler nedeniyle yüksek fiyatların OPEC dışı petrol üretimini ve alternatif enerji kaynaklarını özendireceğini savunarak aşırı fiyat politikasına karşı çıktılar. İran ve Libya gibi ülkeler ise sınırlı rezervleri dolayısıyla mümkün olduğu kadar kısa zaman içinde en yüksek geliri elde etmek için fiyat politikasından yanaydılar. 1980’lerin başında anlaşmazlık sonucu her ülke kendi politikasını izlemeye koyuldu. Böyle bir yaklaşım kuşkusuz OPEC ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmanın ortadan kalkması demekti. İthalatçı ülkelerde tasarruf sağlayıcı önlemler aşmaya ve alternatif enerji kaynaklarının kullanımını artırmaya yönelik faaliyetler arttı. İngiltere ve Hollanda gibi ülkeler Kuzey Deniz’inde zengin yataklar keşfettiler. Böylece bir yandan dünya talebinin düşmesi diğer yandan OPEC dışı üretimin artması petrol fiyatlarında düşüşler doğurdu. 1990 yazında Irak’ın Kuveyt’i işgali ile örgüt içi çatlak en üst düzeye çıktı.
OPEC orta vadeli eğilimlerinin çok üstünde fiyatlar dayatarak aslında kendi bindiği dalı kesmiş oldu, hem petrolün diğer enerji kaynaklarına karşı rekabet gücünü azalttı hem de dünya genelinde petrol sağlama payını azalttı. Fiilen bir tampon üretici rolünü kabul etmiş olan Suudi Arabistan, üretimini ilan edilen resmi fiyatlar seviyesine göre ayarlayarak 1985’in yaz aylarında kapasitesinin dörtte birini üretir hale gelmiştir. En geniş rezerve ve dünyanın en düşük üretim maliyetine sahip böyle bir ülke için bu durum pek alışıldık değildir.
1998 yılında OPEC’in dünya üretimindeki payı yeniden yüzde 42’ye gelmişti, oysa brüt dünya tüketimi yüzde 24 civarında duruyordu ve 1985’teki seviyesinin altındaydı. Kuveyt’i işgalinden bu yana petrol üretimine uluslararası ambargo konulan Irak dışında, OPEC’in üretimdeki kapasite kullanım oranı yeniden maksimum seviyesine yaklaşmıştır, diğer yandan sanayileşmiş ülkelerin OPEC petrolüne olan bağımlılıkları artarak devam etmektedir. Açıkçası, 1985’ten beri gözlenen küresel brüt tüketim büyüme ritmi sürecekse, reel anlamda fiyat yükselme şartları yakın bir gelecekte oluşabilir.
Borçlu ve kalabalık nüfuslu petrolcü ülkelerin (Meksika, Cezayir, Nijerya, vb.) pahalıya ödediği Suudi stratejisinin başarısı, tek bir kartelin başarısından ziyade OPEC üyesi birçok ülke açıkça karşı çıktığı halde milli bir stratejinin haklılığını gösteriyor.
OPEC ve Petrol Krizi
15 Ekim 1973 tarihinde Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliğinin OAPEC (OAPEC, OPEC üyesi Arap ülkeleriyle Mısır ve Suriye’den oluşur) Yom Kippur Savaşı’nda ABD’nin İsrail Ordusuna destek vermesine karşılık olarak ilan ettiği petrol ambargosuna denmektedir.
OAPEC, ABD ve savaşta İsrail’den yana tavır sergileyen ülkelere artık petrol ihraç etmeyeceğini bildirir. Bununla beraber OPEC üyesi ülkeler dünya petrol fiyatlarını yükselterek ülkelerine giren kaynakları artırmaya karar verirler. Gelişmiş ülke sanayileri petrole bağımlı durumda olduğu için OPEC ülkelerinin önde gelen müşterileri durumundadır.1973 yılında petrol fiyatlarındaki şaşkınlık verici artış ve 1973-1974 dönemindeki borsanın çöküşü 1929 Krizinden beri yaşanan küresel bir ekonomik krizdi ve sadece fiyat artışlarıyla açıklanamayacak mekanizmalara ve uzun dönem etkilerine sahipti.
Aslına bakılırsa, 1973 Petrol Krizi doğrudan doğruya 1973 Arap -İsrail Savaşı’nın sonucu değildir. Bu savaş bu krizi hızlandırmıştır. Yoksa üretici ülkeler için petrol problemleri yıllardan beri oluşma halinde bir mesele idi.
1967 Arap-İsrail savaşından sonra, petrolün Batı’ya ve bilhassa Amerika’ya karşı bir siyasi silah olarak kullanılması söz konusu edildi. Hatta bu maksatla OAPEC (Organization of Arab Petroleum Exporting Countries), yani Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı da kuruldu. Fakat petrolün siyasi silah olarak kullanılması mümkün olmadı. Çünkü, her şeyden önce, Batı’nın ve bilhassa Amerika’nın tek petrol kaynağı Orta Doğu değildi. Amerika’nın kendi üretimi olduğu gibi, Venezuela, Nijerya ve Endonezya gibi başka petrol ihracatçısı ülkeler de vardı.
Petrol ambargosunda dayanışmayı sağlamak zordu. İkincisi, petrolün fiyatının gayet düşük olduğu bir sırada, Arap ülkeleri için mühim bir gelirden yoksun kalmak, kolay göze alınamıyacak bir şeydi. Diğer taraftan, petrolün siyasi vasıta olarak kullanılmasında Batı ve Amerika üzerinde baskı yapabilmek için iki yol vardı: Biri üretimi ve dolayısiyle ihracatı kısmak, diğeri de fiyatları yükseltmek. Üretimi kısmanın iki sakıncası vardı. Önce, üretici ülkelerin gelirlerini azaltırdı, sonra da, bütün Batı endüstrisi enerji bakımından petrole dayandığı için üretimi kısmak sert tepkilere yol açabilirdi.
İşte bu sebeplerden, 1973 savaşından sonra ikinci yola, yani fiyatların yükseltilmesine başvuruldu. Bu metodun başarılı olduğu söylenebilir. Zira, 1973 Ocak ayında varili 2.59 dolar olan Arap petrolü, 1973 Ekiminde 5.11 ve 1974 Ocak ayında da 11.65 dolara çıktı. Bu, bir yıl içinde dört mislinden fazla bir artış demekti.
Petrol krizinin 1973-1974′de Batı’da yaptığı ilk şoktan sonra, petrol meselesi, yani her altı ayda bir OPEC ülkelerinin ham petrol fiyatlarına zam yapmaları, normal bir hadise mahiyetini aldı. Başka bir deyişle, Batı’nın sanayileşmiş ve gelişmiş ülkeleri, fiyat artışlarından doğan sarsıntıyı kısa sürede atlattılar. Çünkü, sanayileşmiş ülkelerin korktuğu üretimin azaltılması idi. Yoksa, fiyat artışlarına kolay ayak uydurdular. Zira, artan fiyatların üretici ülkelere sağladığı gelir, yani petrodolar, yine Batı bankalarına ve Batı’nın sermaye ve nakit piyasasına intikal etti.
İkincisi, Batı’nın sanayileşmiş ülkeleri, artan petrol fiyatlarını kolaylıkla kendi sanayi mamullerine ve teknolojilerine aksettirdiler. Burada bilhassa silah fiyatlarını tekrarlamak gerekir. Halbuki, Batı’nın sanayiine, teknolojisine, silahına ve hatta tüketim maddelerine en fazla ihtiyaç duyanlar, petrol paraları ile ülkelerinin ekonomik kalkınmalarını hızlandırmak isteyenler, bu petrol üreticisi Arap ülkeleri idi. Yani, Arap ülkeleri pahalı sattılar ve aldıklarını da pahalı almaya başladılar. Bu arada olan, gelişmekte olan fakir ülkelere oldu.
Türkiye de, artan petrol fiyatlarının büyük acısını çekmiştir. Petrol üreten Arap ülkeleri, bilhassa geri kalmış veya gelişmekte olan Müslüman ülkeler için yeterli bir yardım programı da gerçekleştirmediklerinden, Batı’nın zengin ülkelerine vurmak istedikleri darbenin acısı, bu Müslüman fakir ülkelerin sırtından çıkmıştır.
Petrol ithal eden az gelişmiş ülkeler ise ekonomik kalkınmanın ilk aşamalarında enerji ihtiyaçlarının büyük olması ve yanlış enerji politikalarıyla petrole bağımlı durumda bulunduklarından, yüksek petrol fiyatlarının faturasını çok daha ağır bir biçimde, ekonomik kalkınmalarını durdurmak ya da en azından yavaşlatmak pahasına ödemek zorunda kaldılar.
1973 sonrasında ortaya çıkan petrol bunalımının uzun süreli bir başka sonuncu da 1960’larla birlikte ABD’ye karşı daha bağımsız bir politika izlemeye başlamış olan Batı Avrupa ülkelerinin gerek ekonomik bakımdan gerek petrol yollarının etkili bir biçimde korunması açısından ABD’ye yeniden bağlanmış olmalarıydı.
1973 Petrol Ambargosu, OAPEC
1967 Arap-İsrail savaşından sonra, petrolün Batı’ya ve bilhassa Amarika’ya karşı bir siyasi silah olarak kullanılması söz konusu edildi. Hatta bu maksatla OAPEC( Organization of Arap Petroleum Exporting Countries) , yani Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı da kuruldu. 1967 Ortadoğu savaşından sonra kurulan OAPEC; Mısır, Cezayir, ve Libya gibi ülkelerin sonradan katılmasıyla, Arap petrolünün İsrail’e karşı bir “siyasal araç” olarak kullanılması için elverişli bir taban oluşturuldu. 1973 Ekiminde Ortadoğu savaşının çıkmasıyla birlikte, OAPEC; İsrail, ABD ve bazı Batı Avrupa ülkelerine karşı petrol ambargosu uyguladı. İşin aslına bakılırsa, bu ambargo etkili bir biçimde uygulanamadı ve kısa süreli oldu. Ama ambargonun yarattığı “alıcı paniği”, OPEC’in petrol fiyatlarını 1974 yılına kadar tam 4 kez arttırmasına yardımcı oldu.
Petrol artık eskiden olduğu gibi ucuza bulunan bir şey olmaktan çıktı. OAPEC’in bu ambargosunun kısa süreli ve etkisiz olduğunu belirtmiştik, buna rağmen; OPEC’in yüksek fiyat politikası uzun süreli, etkili ve geriye dönüşü olmayan bir şekilde etkisini uzun yıllar sürdürdü.
Petrol fiyatlarının bu kadar kısa bir süre içerisinde yükselmesi, petrol ithal eden devletleri çok zor bir duruma soktu. Bunun sonucu olarak, petrol ithal eden gelişmiş Batılı devletler, bir yandan OPEC devletleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışırken, öte yandan da 1974 Kasımında kurdukları Uluslararası Enerji Ajansı ile OPEC’e karşı bir toplu hareket çabasına girdiler.
Petrol ithal eden Batılı ülkeler,
1-) OPEC’in “petrodolarlarını” kendi ülkelerine çekebildikleri,
2-) Yüksek petrol fiyatlarını sattıkları endüstri mallarına yansıtabildikleri,
3-) Başka enerji kaynakları geliştirebilecek ekonomik düzeyde oldukları ve bu amaca hizmet edebilecek sermayeleri bulunduğu için, petrol bunalımının zararlarını büyük ölçüde azaltabilecek duruma geldiler.
Petrol ithal eden az gelişmiş ülkeler ise ekonomik kalkınmanın ilk aşamalarında enerji ihtiyaçlarının büyük olması ve yanlış enerji politikalarıyla petrole bağımlı durumda bulunduklarından, yüksek petrol fiyatlarının faturasını çok daha ağır bir biçimde, ekonomik kalkınmalarını durdurmak ya da en azından yavaşlatmak pahasına ödemek zorunda kaldılar. 1973 sonrasında ortaya çıkan petrol bunalımının uzun süreli bir başka sonuncu da 1960’larla birlikte ABD’ye karşı daha bağımsız bir politika izlemeye başlamış olan Batı Avrupa ülkelerinin gerek ekonomik bakımdan gerek petrol yollarının etkili bir biçimde korunması açısından ABD’ye yeniden bağlanmış olmalarıydı. 1991’deki Körfez Savaşı petrol dünyasını korkulduğu ölçüde etkilemedi. Ocak ayının başında petrol fiyatları 1990 Ağustosunda Kuveyt’in işgalinden sonraki en düşük düzeye indi. Bundan başka ABD ve öteki Batılı ülkeler stoklarındaki petrolü piyasaya sürünce fiyatlar, ilk haftalardaki yükselişinin ardından düştü ve 2 yıl hemen hemen sabit kaldı.1991 Ağustosunda Sovyetlerdeki karışıklık bile Suudi Arabistan’ın olası bir düşüşü karşılayacak ölçüde üretim artışına gideceğini açıklamasıyla petrol piyasasını allak bullak etmedi.
Dünya 1990’larda, 1970’lerdekine benzer bir petrol bunalımının ortaya çıkmasını beklemedi. İlk olarak petrol ithal eden ülkeler, petrolün yerine geçecek enerji kaynaklarını seferber etmişler ve enerji kaynağı olarak petrole bağımlılıklarını belirli ölçüde azalttılar. İkinci olarak ülke içinde aldıkları çeşitli tedbirlerle petrol tasarrufu sağlamada başarı göstermişlerdir.
2000’li yıllara geldiğimizde de petrolün önemini hala görmekteyiz. Alternatif enerji kaynakları mevcut olsa da bunların gerek daha yüksek fiyatlara çıkartılması, çıkarılma maliyetlerinin yüksek olması gerekse petrolün öteden beri gelen önemi onu hala önemli kılmaktadır.
Konuya bir başka açıdan bakıldığında, Türkiye’nin kendisine yakın ülke ve/veya ülke grupları ile, oluşumunda ve yönetiminde lider ülke olarak yer alabileceği benzer organizasyonlar oluşturması mümkündür. Atılacak uygun adımlar ve iyi belirlenmiş hedeflerle, bölgesinde lider ülke konumunda olan Türkiye’nin bu yöndeki girişimlerinin, kısa ve uzun vadede, bölgesel ve küresel boyutta önemli yararlar sağlayacağı düşünülmektedir.
İran-Irak Savaşı ve OPEC
1979’da İran olaylarının getirdiği grev dalgası ve 1980’de İran-Irak Savaşı’nın başlamasının petrol üretim ve sevkiyatını etkilemesi yeni bir krizi doğurdu ve fiyatlar yine geometrik bir hızla tırmanarak 1981’de 40$’ı buldu. Fakat petrol tüketicisi ülkeler de yeni enerji kaynakları ve üretim alanları bulma işine giriştiler. Özellikle doğalgaz ve nükleer enerji bu çerçevede öne çıkıyordu ve OPEC ülkeleri doğalgaz konusunda bir avantaja sahip değillerdi. OPEC üyesi devletlerden İran, Cezayir, Katar gibi ülkeler önemli doğalgaz yataklarına sahip olmakla birlikte bu konuda en büyük rezerv ve üretici güç SSCB idi. ABD’nin itirazlarına rağmen 1980’lerin başında AET üyeleri SSCB’den Trans-Sibirya Projesi çerçevesinde gaz almaya başladılar. SSCB zaten Doğu Avrupa’daki müttefiklerine aynı hatla gaz veriyordu. Ufak bir eklemeyle bu hat batıya uzatılmıştı. Doğalgaz konusunda Cezayir dışında hiçbir OPEC üyesi devlet bu nakliyat avantajına sahip değildi ve Cezayir Akdeniz’in altından geçen bir hatla İtalya’ya gaz verebiliyordu. Özellikle doğalgazın petrol fiyatları üzerinde yıkıcı etkileri olmaya başladı ve 1986 sonlarında çok ani ve büyük çaplı düşüşlerle fiyatlar 15-15$ arası bir düzeye kadar geriledi. OPEC için uzun yıllar sonra en sarsıcı ve kalıcı bir gelişme ortaya çıkmıştı.
OPEC’i etkileyen ikinci olumsuz gelişme yeni petrol alanları ve üretici ülkelerin ortaya çıkmasıydı. Kuzey Denizi’ndeki kıta sahanlığı bölgelerinde Norveç ve İngiltere önemli rezervler buldular ve üretimlerini artırdılar. Ayrıca Afrika, Güney Doğu Asya ve Çin’de de önemli rezervler bulundu, Brunei Sultanlığı, tıpkı Körfez monarşileri gibi bu sayede genişledi. Güneydoğu Asya petrolü Japonya ana pazarına yöneldi. SSCB’nin dağılmasından sonra ise en etkileyici gelişme yaşandı ve Rusya’nın yanı sıra Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan yeni üretim ve ihracat alanları olarak belirlendiler. Orta Asya ve Azerbaycan petrolü konusundaki temel sorun ihraç noktalarına ve denizlere OPEC ülkeleri kadar yakın olmaması ve bunun bir maliyet artışına neden olmasıydı. Bu sorun SSCB döneminde yapılmış boru hatları ile aşılmaya çalışıldığı gibi, Tengiz-Novarosiskaya, Baku-Supsa, Baku-Tiflis-Ceyhan gibi hatların kullanımı ya da inşası ile aşılmaya çalışıldı. Tüm bu gelişmelere topluca bakıldığında petrol ihracı hususunda OPEC’in kartel konumunun derin olarak etkilendiği görülmektedir.
2003 Irak müdahalesi sonrası bir yıl içinde petrol fiyatlarında yeniden başlayan tırmanış ile 45$ gibi rekor bir düzeye ulaşılması dünya ekonomik dengelerini etkileyecek kadar kalıcı etkileri gündeme getirmiştir. Özellikle Almanya, Fransa, Japonya gibi ülkelerin ekonomileri bu durumdan doğrudan etkileneceklerdir. Buna karşılık OPEC ülkeleriyle birlikte tüm petrol üreticisi eski Sovyet cumhuriyetlerinin genel olarak büyük kazançlar sağlayacağı da ortadadır.
HAZIRLAYANLAR
Rukiye EROĞLU
Gizem ÇAYIR
KAYNAKÇA
Adda, Jacques, Ekonominin Küreselleşmesi, İstanbul, 5.Baskı, İletişim Yayınları, 2008.
Başak, Cengiz, Uluslararası Örgütler, Ankara, 2.Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2012.
Demir, İdris, “OPEC: Güçlü Bir Kartel?”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 18, Aralık 2008.
Hasgüler, Mehmet & Uludağ, Mehmet B., Devletlerarası ve Hükümetler Dışı Uluslararası Örgütler, İstanbul, 2.Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, 2005.
Özdemir, Erbil, Ortadoğu Barışında Güvenlik ve İşbirliği Modeli Arayışları Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2013.
Özgöker, Uğur, Uluslararası Siyasi, Askeri ve Ekonomik Örgütler, İstanbul, Der Yayınları, 2006.
Yararlanılan İnternet Kaynakları
http://akademikperspektif.com/2011/10/11/opec-ve-petrol-krizi
http://tr.wikipedia.org/wiki/OPEC