top of page

AZERBAYCAN CUMHURİYETİ

 

Bu çalışma Azerbaycan üzerine yapılmış olup içeriği ise ülkeyi yüzeysel olarak tanımamız açısından künyesi, siyasi tarihine yönelik kısaca kuruluşu ve büyük devletler ile olan ilişkilerinden oluşmaktadır.

KÜNYESİ

Başkent: Bakü

Resmi Dil: Azerice

Bölgedeki Dinler: Nüfusun %90’ı İslam dinini, %10’u Hristiyan ve Musevi dinlerini benimsemiştir.

Nüfus: 2014 sayımı 9.552.500

Etnik Yapı:  %82.7 Azeri, %5.6 Rus, %5.6 Ermeni, %3.3 Lezgiler ve Dağıstanlılar, %2.8’sini ise Ukraynalılar, Yahudiler, Tatarlar, Gürcüler ve diğer etnik gruplar oluşturmaktadır.

Yönetim Biçimi: Baskın parti, Üniter parlamenter

Cumhurbaşkanı: İlham Aliyev

Başbakan: Artur Rasizade

Para Birimi: Manat

Coğrafi Konumu: Azerbaycan kuzeyde Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti, kuzeybatıda Gürcistan, güneybatıda Ermenistan, güneyde İran Azerbaycan’ı (Güney Azerbaycan 618 km) ve Türkiye (11 km) sınırları arasındadır.

Ekonomik ve Sosyal Yapısı:  Azerbaycan verimli tarım arazileri, doğalgaz, petrol ve demir cevheri bakımından zengin kaynaklara sahip bulunmaktadır. Ham petrol üretimi 1991 de 12 milyon tona yaklaşmıştır. Doğal gaz üretimi ise 1991 de 11 milyon m3 dur. Toplam doğalgaz rezervi 118.65 milyar metreküp, petrol rezervlerin de 8 milyar varil olduğu savunulmaktadır. Ayrıca, petrokimya, yiyecek, giyim gibi hafif sanayide vardır.

Eğitim: Bugün okul sayısı 5.000'e, Öğrenci sayısı 1.600.000'e ulaşmıştır.
Azerbaycan da 6.500 kültür tesisi, 4.605 adet kütüphane, 125 müze, 125 müzik okulu, 43 halk tiyatro salonu, 3.680 kültür evi bulunmaktadır. Ve okuma yazma oranı yüzde yüzdür.
Bakü-Azerbaycan Devlet üniversitesi ve buna bağlı Enstitüler bütün bilimsel, teknik, sağlık, sanat kollarını içerir boyutlardadır.[1]

 

KISACA KURULUŞ TARİHİ

Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti (1918-1920):

1905 ihtilali Azerbaycan kültür ve edebiyatında yeni gelişmelere yol açmıştır. 1917 deki ihtilal başlamadan evvel, Azerbaycan Türkleri 15 Nisanda Bakü'de bir "Kafkasya Kurultayı" toplamıştır ve uzun münakaşalardan sonra "Mahalli Federasyon" esasını kabul etmişlerdir. İstiklal fikri Gence'nin "Ademi Merkeziyet Partisi " ile Bakü'nün "Müsavat Partisi’ni birleştirmiştir. İki milliyetçi ve Türkçü Nesib Bey Usupbeyli ile Mehmed Emin Resulzade bir araya gelerek Azerbaycan’ın istiklaline karar vermişlerdir. 28 Mayıs 1918 de Milli Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edildi ve Türkiye tarafından derhal tanındı. Bu yeni hükümet iki yıl süre ile birçok ekonomik ve politik problemlerle uğraşmıştır. Ancak bu sırada Anadolu'da da bir bağımsızlık mücadelesinin var olması, Rusların bu petrol ve endüstri merkezini kendi nüfus alanına dahil etmeye çalışması ve batılı ülkelerin Rus tehdini görememesi yüzünden, Azerbaycan 27 Nisan 28 Nisana bağlayan gece Ruslar tarafından işgal edilmiştir. 

Sovyetler Birliği Döneminde Azerbaycan:

Azerbaycan, 1922’de Kafkasya Ötesi Sosyalist Federal Sovyet Cumhuriyet'ine katılmış, 1936’dan sonra ise Azerbaycan SSCB adını almıştır. Bugün 86600 km2 yüz ölçümüne sahip olan Azerbaycan, Sovyetler Birliğine katıldıktan sonra devamlı toprak kaybetmiştir. Stalin zamanında yapılan düzenlemeler ile Ermenistan; Türkiye, Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ve Azerbaycan arasına doğru uzatılmış ve böylece Anadolu Türkleriyle, Türkistan Türkleri arasında irtibat kesilmeye çalışılmıştır.

Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti:

Bu hadiseler Halk Cephesi Hareketlerinin daha da hızlanmasına ve ülkede yayılmasına sebep olmuştur. 30 Eylül 1991 de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan bunu yeterli görmemiş, 7 Haziran 1992 de düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimiyle eski Komünist Partisi Lideri Ayaz Muttalibov'u başkanlıktan uzaklaştırarak, Ebulfez Elçibey'i Azerbaycan Cumhuriyeti'nin başına geçirmiştir. 25 Aralık 1991 tarihinde Kiril alfabesini bırakarak Latin alfabesini seçen Azerbaycan Cumhuriyeti, 1992 de alfabenin uygulanmasına geçmiştir. 1992 yılı içinde Azerbaycan Cumhuriyeti, bugün birçok ülke tarafından tanınmış, BM ve AGİK gibi milletlerarası kuruluşlara, üye, kalkınmakta olan bir Türk devletidir.[2]
 

AZERBAYCAN’NIN RUSYA İLE İLİŞKİLERİ

RF, Kafkasya’da uzun vadeli çıkarlarını temin ve muhafaza amacıyla, bu ülkelerdeki iç dinamikleri kullanma yönünde bir politika izlemekte ve Kafkas ülkeleri arasındaki sorunları, Kafkasya’daki nüfuzunun devamı açısından bir manivela olarak değerlendirmektedir. Rusya, Ermenistan-Azeri savaşında Ermenistan’ı, Abhazya-Gürcistan çatışmasında Abhazya’yı desteklemiştir. Parçalanma aşamasına gelen Gürcistan’a ise ancak BDT’ye girdikten sonra destek vermiştir. Ermenistan ile yakın işbirliği, bölgede Gürcistan ve Azerbaycan aleyhinde bir dengesizlik yaratmıştır.

Bilindiği gibi Kafkasya’daki istikrar sorununun en önemli boyutunu enerji politikaları oluşturmaktadır. RF’nin Batı ile bu yöndeki ilişkilerinin seyri Ermenistan ile ittifakının temel dayanak noktalarından birini oluşturmuştur. Azerbaycan’da var olan enerji kaynakları ve bu kaynakların dünya pazarına ulaştırılmasında Kafkasya’nın boru hatlarının geçiş güzergahı üzerinde bulunması, Batı’nın ve özellikle ABD’nin ilgisini Azerbaycan’nın ve diğer bölge ülkelerinin RF nüfuz alanına girmesini engellemeye çekmiştir. Buna karşılık RF, bütün yabancı nüfusu bölge dışında tutmak için bölgedeki petrol ve doğalgaz üzerinde bir monopol oluşturmaya, Azerbaycan ve Gürcistan’ı abluka altında tutmaya çalışmıştır. Rusya, Gürcistan’ın Kafkasya’daki önemini azaltma politikaları yürütmüş bunun için Güney Osetya ayrılıkçılarını desteklemiş ve BTC’nin öneminin sabote edilmesini sağlamaya çalışmıştır. Bunu yaparken ekonomik baskı unsurlarından yoksun olması, onu bölgede var olan askeri üslerini yenilemeye ve güçlendirmeye sevk etmiş ve bunlar aracılığıyla etkili olmak istemiştir. Putin’le birlikte ivme kazanan RF’nin bölgede hegemonyasını yeniden kurmasına yönelik bu politikalar, Ermenistan gibi bir destek noktasına her zaman ihtiyaç duymaktadır. Batılı devletlerin Rusya’yı durdurma politikası, Rusya açısından Ermenistan’ın jeopolitik önemini artırmıştır.

            RF Hazar Havzası’ndaki petrol ve doğal gazın Bakü-Novorossisk boru hattı üzerinden taşınmasını ve kapasitesinin artırılmasını istemekte ve mevcut hattın yerine daha pahalı yeni hatların inşa edilmesinin ekonomik olmayacağı yolundaki ısrarını sürdürmektedir. Burada esas olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesinin hayata geçirilmesini engelleme gayretidir. Rusya Hazar Havzası’ndan çıkan petrol ve doğal gazın kendi kontrolü dışında pazarlanmasını istememektedir. RF Çeçenistan’daki gelişmeler nedeniyle gündeme getirilen boru hattı güvenlik sorununu aşmak maksadıyla Bakü-Novorossisk hattını, Çeçenistan’ı by-pass edecek şekilde düzenlemiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesine sıcak bakmayan RF bu konudaki baskısını Gürcistan üzerinde de sürdürmektedir. Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerinin Batıya açılması konusunda çok önemli bir coğrafi konuma sahip olan Gürcistan, 1994’ten itibaren Barış için Ortaklık (BİO) programlarına ve NATO tatbikatlarına düzenli olarak katılmaya başlamıştır. Bu tutum RF tarafından dikkatle ve endişe ile takip edilmektedir. Bölgede var olan etnik problemler ve ayrılıklar da Rusya’ya onlardan faydalanarak bölge ülkeleri üzerinde baskı oluşturabilme fırsatı Rusya’ya onlardan faydalanarak bölge ülkeleri üzerinde baskı oluşturabilme fırsatı vermektedir. Karabağ, Osetya ve Abhazya sorunu; Rusya’nın tahrik ettiği sorunlardır ve amacı da adı geçen bölgedeki ülkelerin Rusya’ya bağımlılığının sürmesidir.[3]

Ekonomi Politik Açısından Baktığımızda;

2003-2005 yıllarındaki “renkli devrimler” dalgası Azerbaycan’ı teğet geçse de, Gürcistan’da başarıya ulaşmış, eski Sovyet alanında Rus etkisinin bitme olasılığını artırmıştır. Fakat 2008 yılında patlak veren Rus-Gürcü Savaşı ile bölgedeki Rusya etkisi yeni bir ivme kazanmıştır. Bu ivme Rusya-Azerbaycan ilişkilerinin ekonomi politiğinde de kendini göstermiştir.  

1994´de Azerbaycan’daki ‘Yüzyılın Petrol Anlaşması’nda istediği payı alamayan Rusya şirketi Lukoil 1996 yılında aldığı hisseyi satarak çekilmesine rağmen, 2008´den itibaren Azerbaycan’ın gaz ve petrol kaynaklarının işletmesinde yeniden rol almaya başlamıştır. 21-22 Şubat 2006 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in daveti üzerine, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bir çalışma ziyaretinde bulunması Rusya-Azerbaycan ilişkilerinin ekonomi politiğini derinden etkilemiştir. Ziyaret esnasında, 22 Şubat 2006 tarihinde Putin ve Aliyev tarafından Bakü’de iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın geliştirilmesi hakkında ortak bildiri imzalanmıştır.

Bakü Deklarasyonu olarak da bilinen bu bildiride, 3 Temmuz 1997 tarihinde Rusya Federasyonu ve Azerbaycan Cumhuriyeti arasında imzalanmış Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Güvenlik Antlaşması’nın ve 6 Şubat 2004 tarihinde imzalanmış iki ülke arasında ekonomik siyasi, askeri ve insani alanlarda çok yönlü işbirliğinin geliştirilmesine dair Moskova Deklarasyonu’nun yenilendiği belirtilmiştir. Bakü Deklarasyonu iki ülke arasında en üst düzeyde düzenli ve yapıcı diyalogun derinleşmesini, ikili siyasi ve ekonomik ilişkilerde karşılıklı istişarelerin artırılması ve iki ülkenin yürütme makamları arasında tecrübe paylaşımının genişletilmesini içermektedir. Bakü Deklarasyonu’nda Rusya’nın Azerbaycan’la ekonominin stratejik sektörlerinde uzun vadeli ekonomik işbirliğine ve Kuzey-Güney transit petrol hattıyla Azerbaycan’dan dünya pazarlarına petrol taşınmasına ve Azerbaycan’la enerji sektöründe diğer ortak projelerin geliştirilmesine özellikle ilgi duyduğu ifade edilmektedir. Ağustos 2008’de Rus-Gürcü Savaşı’nın sona ermesinden bu yana Azerbaycan’ın dış politikasında kritik bir aşama başlamıştır. Savaş, bölgeye güvenlik sorunlarının yanı sıra ekonomik istikrarsızlık da getirmiş ve Rusya’nın Kafkasya’da hala söz sahibi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Azerbaycan da Rusya ile ilişkilerini bir kez daha gözden geçirmeye ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Avrupa Birliği ile ilgili politikalarında ihtiyatlı davranmaya başlamıştır. Ayrıca ABD’nin desteği ile Türkiye’nin Ermenistan’la ekonomik ilişkileri normalleştirme girişimlerine başlaması Azerbaycan-Rusya arasındaki ekonomik ve politik ilişkileri de etkilemiştir. Azerbaycan bu süreçte dış politika eksenini Rusya tarafına kaydırmaya başlamıştır.

Ekim 2009 (Ermenistan ve Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkin protokol imzalanması) ile 2010 tarihleri arasındaki dönem Azerbaycan için aktif mekik diplomasisi dönemi olmuştur. Bakü, imzalanan protokollerden duyduğu rahatsızlığı Türkiye’deki kamuoyu desteği üzerinden ve enerji kartını kullanarak ifade etme yollarına başvurmuştur. Bu anlamda, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Azerbaycan’ın Türkiye’ye dünya pazarında satılan gaz fiyatlarının üçte birine gaz satmasının irrasyonel olduğunu belirtmiştir. Batılı dış politika analistleri bu hareketin Türkiye için Ermenistan’la sınırların açılmasına dair protokollere karşılık bir tepki olduğunu dile getirmişlerdir.

Azerbaycan, Rusya ile ilişkileri kapsamında ekonomik ve enerji alanındaki kozlarını seferber ederek Karabağ sorununun çözülmesini hedeflemektedir. Zira Bakü bu sorunun çözümünün Rusya’nın elinde olduğunu iyi bilmektedir. Bu kapsamda Rusya devlet başkanının aracılığıyla başlatılan Ermenistan-Azerbaycan devlet başkanları diyaloguna Bakü olumlu yaklaşmıştır. Bu diyalog kapsamında yapılan ilk görüşmeler Kasım 2008´de Moskova’da başlamış ve görüşmelerin sonucunda taraflar Karabağ sorununun çözülmesine dair Moskova Beyannamesi’ni imzalamışlardır. İkinci görüşme Haziran 2009´da Petersburg’da, Uluslararası Ekonomi Forumu kapsamında, üçüncü görüşme yine Temmuz 2009´da Moskova’da, dördüncü görüşme Ekim 2009´da Kişinev´de BDT devlet başkanları zirvesinde yapılmıştır. Görüşmelerin beşincisi ve sonuncusu 25 Ocak 2010 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Medvedev´in aracılığıyla Soçi kentinde gerçekleşmiştir.

 

1. Ticari ve Ekonomik İlişkiler

Rusya ile eskiden beri yakın ticari ve ekonomik ilişkileri olan Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra da Rusya ile yüksek düzeyde ekonomik ve ticari ilişkiler kurmuştur. Bu anlamda Rusya, Azerbaycan’ın en çok anlaşma imzaladığı ülkelerden biridir. Rusya ve Azerbaycan arasındaki ticari ve ekonomik ilişkiler özellikle enerji, ulaştırma, ve telekomünikasyon alanlarını kapsamaktadır.

a) Ekonomik İşbirliği Anlaşmaları

Azerbaycan ve Rusya arasında Ticari-Ekonomik ilişkiler iki devlet arasında imzalanmış aşağıdaki temel anlaşmalara göre yürütülmektedir:

1. Azerbaycan Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasında 30 Eylül 1992 yılında imzalanmış Serbest Ticaret Anlaşması,

2. Serbest Ticaret Rejimi’ne dair 06 Şubat 2004 tarihinde imzalanmış Protokol

3. 21 Şubat 2002 yılında Ekonomik İşbirliğinin Temel Prensipleri ve İstikametleri hakkında antlaşma.

Ayrıca, 25 Ocak 2002 tarihinde Rusya-Azerbaycan hükümetler arası komisyonunca imzalanmış, 2010 yılına kadar uzun süreli ekonomik işbirliğine dair anlaşma ve ticari-ekonomik ilişkilerin faalleşmesine dair program, Rusya-Azerbaycan ekonomik ilişkilerinde büyük önem taşımaktadır. Bu iki anlaşma dışında, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti arasında ekonomik işbirliği anlaşması çerçevesinde 18 Ocak 1996 yılından itibaren faaliyetini sürdüren Hükümetlerarası Ekonomik İşbirliği Komisyonu vardır. Azerbaycan, Rusya Federasyonu ile Bağımsız Devletler Topluluğu çerçevesinde de serbest ticaret bölgesi, gümrük birliği ve ekonomik bütünleşme hakkında düzenleyici nitelikli belgeler imzalamıştır.

b) Dış Ticaret

Rusya ile Azerbaycan arasındaki ticaret hacmi 2009 yılında 1.82 milyar dolara ulaşmıştır ve bunun 1.070 milyarını ithalat, 0.744 milyarını ise ihracat oluşturmaktadır. Bu göstergelerle Rusya, Azerbaycan’ın dış ticaretinde Türkiye’den sonra ikincidir.

c) Yatırım ve Sermaye

Bu alanda Rusya-Azerbaycan ilişkileri çok iyi durumdadır. Azeri işadamlarının Rusya’daki yatırımlarının ve çok büyük ihalelere katılmalarının yanı sıra Azerbaycan’da yaklaşık 400 Rus şirketi faaliyet göstermektedir. Bunların 170´i ortak sermaye ile 95´i sadece Rus sermayesi ile kurulmuştur. Azerbaycan’da şubeleri ve temsilcilikleri olan kayıtlı 124 Rus şirketi bulunmaktadır. Azerbaycan ekonomisindeki Rus sermayesi 2007 yılı için 1.339 milyar dolara ulaşmış ve özellikle enerji sektöründe yoğunlaşmıştır.

d) Enerji

Enerji işbirliği Rusya-Azerbaycan ekonomik ilişkilerinin en önemli alanıdır.  2000 yılında Putin’in Bakü ziyaretinden sonra, Rusya Azerbaycan enerji sektörüne daha çok önem vermeye başlamıştır. Bu kapsamda 2006 yılının Kasım ayında Bakü’de, Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (ARDNŞ) ve Rusya’nın “Rusneft” şirketi arasında Abşeron yarımadasında Zığ ve Hövsan petrol yataklarının keşfi ve işletmesine dair 26 yıllık  (25%- 75% hisseli) bir anlaşma imzalanmıştır. Başka bir Rus şirketi Lukoil, Şah denizde en büyük gaz yatağı ile Rusya-Azerbaycan sınırındaki D-222 (“Yalama”) deniz bloğunun işletmesini sürdürmektedir. Azerbaycan-Rusya arasında 2003 yılında imzalanmış gaz anlaşmasına göre Rusya, Azerbaycan’ı 31 Aralık 2008 tarihine kadar 4,5-5,5 milyar m3 doğal gaz sağlamakla yükümlüydü. Fakat Rusya tarafı 2007 yılında doğal gaz fiyatlarını önemli ölçüde artırdığından Azerbaycan Rusya’dan gaz almaktan vazgeçti. 2006 yılında Bakü-Novorosiysk petrol boru hattından 4 milyon ton petrol ihraç eden Azerbaycan, 2007 yılından itibaren bu boru hattından petrol taşınmasının belirsiz olduğunu belirtmiştir.[8] Bundan başka Azerbaycan-Türkiye gerginliğinin dorukta olduğu bir zamanda Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) 14 Ekim 2009’da Rus gaz şirketi Gazprom’la yılda 500 milyon metreküp gaz satışına dair bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma ile Azerbaycan, Rusya’ya gaz satarak Avrupa’nın Rusya’ya enerji bağımlığından kurtulmak için önerdiği Nabucco doğal gaz boru hattı projesini etkisiz kılacak güçte olduğunu göstermek istemiştir. Rusya-Azerbaycan arasında elektrik enerjisinin karşılıklı mübadelesi hakkında da anlaşma yapılmıştır.

e) Ulaştırma

Taşımacılık alanında Rusya, Azerbaycan’ın en sıkı işbirliği içerisinde olduğu ülkelerden biridir. Esasında demir yolları ile yüklerin taşımasına büyük önem verilse de Azerbaycan’ın okyanusa çıkışı Rusya’nın iç sularından geçmekle mümkündür ki, bu da Azerbaycan’ın uluslararası gemi taşımacılığında Rusya’dan izin almasını gerektirmektedir. Örneğin, 2006 yılında Rusya’nın iç sularından iki istikamette geçiş için Azerbaycan gemilerine 25 izin alınmıştır. 2007 yılında bu izin sayısı 28 olmuştur.[4]

 

AZERBAYCAN’IN ABD İLE İLİŞKİLERİ

Genel olarak baktığımızda ABD, 1994 yılında Azerbaycan ile petrol anlaşmaları imzalana kadar bölgede etkisiz kalmıştır. ABD’nin bu dönemde Kafkasya’da etkisiz kalmasının esasen iki sebebi vardır:

  • ABD’nin Kafkasya’yı Rusya’nın arka bahçesi olarak görmesi ve bu sebeple uzaktan yürütülen etkisiz politikaları.

 

  • Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın bu dönemde Rusya yönlü politikalar izlemesidir. Ermenistan, Rusya’nın uydusu olarak kalmaya devam ederken, ABD ve Avrupa’dan yeterli siyasi desteği alamayan Azerbaycan ve Gürcistan ise mecburen Rusya’ya yönelmişlerdir.[5]

 

ABD’NİN ERMENİ / GÜRCÜ YANLISI-AZERBAYCAN KARŞITI POLİTİKALARI

 

   ABD, 1993 yılından bu yana Azerbaycan'a uyguladığı ilginç bir ambargoyu 2004 yılının Nisan ayında kaldırmak için girişim başlattı. Amerikan Kongresi’nin 907 no'lu ambargo kararı, Azerbaycan'ın Yukarı Karabağ'daki Ermeni isyancılara uyguladığı abluka sebebi ile alınmıştı. ABD'deki Ermeni lobisinin başarılarından birisi olan bu karar, Karabağ’a ambargo kalkmadıkça Azerbaycan'a da ambargo uygulanmasını öngörüyordu. 907 no' lu karar, topraklarının beşte biri Ermeni işgali altında bulunan Azerbaycan'ı bir bakıma cezalandırıyordu. 11 Eylül saldırısı sonrası ABD'nin değişen dış politikası ve yönetimdeki petrolcüler, 2004 yılının Nisan ayında bu kararın askıya alınmasında önemli rol oynadılar.

 

   ABD, ambargo süresince Ermenistan ve Gürcistan'a yılda 1 milyar dolara yakın yardım yaparken Azerbaycan'ı hep dışarıda tuttu. Dolaysıyla Azerbaycan, Ermeni Lobisinin bu başarılı sayılabilecek 907 no’lu kararı sayesinde neredeyse 1993 yılından günümüze kadar geçen 8 yıllık süre zarfında en az 20 milyar ABD Doları zararlı, buna karşılık işgalci Ermenistan yaklaşık 20 milyar kârlı çıkıyordu. Yani Azerbaycan ekonomik alanda Ermeni lobisinin adaletsiz zaferi yüzünden Ermenistan Devletine nispeten 20 senede en az 40 milyar dolar zararlı çıkıyordu. Bu miktar Azerbaycan gibi “Sovyet emperyalizmi”nden yeni kurtulmuş ülke için az miktar değildir. Üstelik Ermenistan, ABD yerine Rusya yanlısı politikalar tercih ederken, Azerbaycan ABD ve Batı yanlısı politikalar takip etmişti. Ermeni lobisi şimdi, Azerbaycan'a askeri yardımın da önünü açan yeni Senato kararının kaldırılması için uğraşıyor.[6]

 

ABD politikası, enerji kaynakları (petrol ve doğal gaz) ve bunların uluslararası pazarlara ulaşım yolları üzerinde tam bir denetim kurmaya yöneliktir. Hazar Havzası coğrafi açıdan kapalı bir bölge olmasından dolayı, burada bulunan fosil yakıt ve hidrokarbon üreticisi ülkeler bu kaynaklarını dünya pazarlarına iletmek konusunda birçok problem ile karşı karşıyadırlar. Bu ülkelerin enerji kaynaklarını değerlendirebilmeleri ve zenginlik seviyelerini artırabilmeleri için ABD, Hazar petrollerini ve doğal gazını pazara ulaştıracak çeşitli boru hattı projelerini bölgede desteklemektedir. "Hazar enerji kaynaklarının sömürülmesi ile Karabağ sorunu kopmaz bağlarla birbirine bağlıdır" denilse de de, enerji kaynaklarına iştahla yaklaşan ABD siyasi konulara yeterince ilgili olmamaktadır. 

 

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı

Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde etmesinden sonra Batılı petrol şirketleri dikkatlerini Hazar bölgesi enerji kaynaklarına yöneltmişlerdir. Rusya’nın arzusu Azerbaycan petrolünün kuzey hattı adı verilen bir hatla taşınması yönünde olmuştur. Böylece, Bakü’den Rusya’nın Novorossisk limanına taşınacak petrol buradan tankerlerle Boğazlar yoluyla dünyaya ulaştırılmış olacaktı. Rusya, Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen boru hattının kendisini bu rekabette avantajlı kılacağını düşünmekteydi.

Türkiye ise petrolün taşınmasında kendi topraklarından geçecek olan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattını ön plana çıkarmaktaydı. İran ise petrolün kendi üzerinden taşınmasını arzulamaktaydı. Bunlardan İran hattı, ABD’nin muhalefetiyle karşılaşmıştır. Washington ve Ankara tarafından desteklenen Doğu-Batı Enerji Koridoru ve Rusya seçeneği arasındaki mücadelede Türkiye, Boğazlardaki var olan yoğun trafiği ve bunun İstanbul için oluşturduğu tehlikeleri gündeme getirmiştir. Türkiye’nin Boğazlar’ın var olan trafiğine ilaveten bir de Hazar petrolünün buradan taşınması durumunda ortaya çıkacak ilave trafiği kaldıramayacağı görüşünün yanı sıra Rusya alternatifine karşı başka düşünceler de öne sürülmüştür. Rusya’nın Novorossisk limanındaki iklim şartları, Azerbaycan’dan Rusya’ya giden boru hattının güvenli olmayan bölgelerden geçmekte olduğu ifade edilmiştir. Bakü’den Ceyhan Limanı’na ulaşacak bir hattın ise çevresel avantajlarının ortaya konulduğu gibi Ceyhan Limanı’nın lokasyonu, yılın 365 günü operasyonel olabilmesi ve de Ceyhan Limanı’nın yılda 120 milyon ton petrolü kaldırabilecek kapasiteye sahip olması Türkiye’nin hattın avantajlarıyla ilgili ileri sürdüğü tezlerdi. Bu hattın dezavantajını ise 3 milyar dolara varan maliyetin projeyi pahalı hale getirdiği hususu oluşturmaktaydı.

Projenin bölgesel bir inisiyatif olduğunu vurgulamak amacıyla ABD, Ekim 1998’de Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Özbekistan Devlet Başkanlarının katıldığı Ankara Deklarasyonu adlı bir imza töreni organize edilmiştir. Bu Deklarasyona dönemin ABD Enerji Bakanı Bill Richardson da gözlemci olarak imza koymuştur. Richardson, doğu-batı enerji koridorunun parçası olan bu hattın bölgede ekonomik gelişme ve ulusların zenginliğine artı değer sağlayacağını belirtmiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın 1999 yılındaki zirvesinde Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan ve Kazakistan BTC’ye olan desteklerini tekrar vurgulamışlardır. 2000 yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye ana boru hattı taslağı konusunda anlaşmaya vararak ileri bir aşamaya geçmişlerdir.

Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda finansman sorununun ortadan kaldırılmasıyla hız kazanan BTC boru hattından deneme amaçlı petrol, 25 Mayıs 2005 tarihinde pompalanmış ve daha sonra hattan petrol akışı başlatılmıştır. Yıllık 50 milyon ton (günde 1 milyon varil) kapasitesi olan BTC boru hattının açık denizlere çıkışı bulunmayan Hazar bölgesinin petrol kaynakları için ana ihraç güzergâhı olması düşünülmektedir. Çalışma ömrünün en az 40 yıl olması planlanan bu hattan ilk petrol 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan’da yapılmış olan ve dünyanın en büyük ham petrol ihraç tesisleri arasında gösterilen Ceyhan Haydar Aliyev Terminali’ne ulaştırılmıştır. 4 Haziran 2006 tarihinde BTC boru hattıyla Akdeniz’e getirilen petrol, ilk tankerle dünya pazarlarına gönderilmiştir.  Bu hattın resmi açılış töreni 13 Temmuz 2006 günü Ceyhan’da gerçekleştirilmiştir. Hattın toplam uzunluğu 1760 kilometredir (Azerbaycan: 445 km, Gürcistan: 245 km ve Türkiye: 1070 km). 5 Ocak 2009 tarihi itibariyle BTC üzerinden 653 tankere yaklaşık toplam 520 milyon varil petrol yüklemesi gerçekleştirilmiştir. 16 Haziran 2006 tarihinde Kazakistan, BTC petrol boru hattı projesine resmi olarak katılmıştır. Bu amaçla, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev arasında anılan tarihte, Almatı’da Ev Sahibi Ülke Anlaşması imzalanmıştır. Kazak ham petrolü, Hazar Denizi’nden tankerlerle Bakü’ye getirilerek, BTC boru hattıyla Ceyhan’a 2008 Kasım’ından itibaren pompalanmaya başlanmıştır.

ABD’nin genel olarak Avrasya, özel olarak da Kafkasya siyasetinin önemli bir parçasını oluşturan enerji konusunda petrolden sonraki diğer bir önemli kaynağı da doğalgaz oluşturmaktadır. Beyaz Saray, Hazar’daki doğalgazın uluslararası pazarlara sunulmasını da Doğu-Batı Enerji Koridoru stratejisinin bir parçası olarak kıymetlendirmektedir. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın Şah Deniz doğalgazı ile Türkmenistan doğalgazının aynı koridorda taşınması ABD tarafından öngörülmüştür. Bunun aracı ise Hazar geçişli bir boru hattıyla Azerbaycan ve Türkmenistan doğalgazlarının batıya iletilmesiydi. Bu boru hattının inşasının finansal açıdan gerçekleştirilebilirliğinin ise özellikle Türkiye’nin Türkmenistan doğal gazına meyil etmesine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan Türkiye’nin Rusya’dan Karadeniz’in altından geçen boru hattıyla doğalgaz getiren Mavi Akım projesini ön plana çıkarması ve bu projenin hayata geçirilmesi, ABD açısından Doğu-Batı enerji koridoru stratejisi için bir engel olarak değerlendirilmiştir. Rusya’dan Türkiye’ye 30 milyar metreküp gaz getirecek olan bu hattın Türkiye’nin talebini karşılayacağı ve Türkmenistan doğalgazına ihtiyacı olmayacağı, Hazar geçişli boru hattı projesi için anlaşma imzalayan Amerikan şirketi PSG tarafından da belirtilmiştir.

Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı

Bu boru hattı, Doğu-Batı Enerji Koridorunun ikinci bileşenini oluşturmaktadır. Güney Kafkasya Boru Hattı olarak da bilinen bu hat ile Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait kesiminde yer alan Şahdeniz sahasında üretilecek doğal gazı Gürcistan üzerinden Gürcistan-Türkiye sınırına ulaştıracak olan boru hattından yılda 6,6 milyar metreküp doğal gaz ihraç edilmesi öngörülmektedir. Azerbaycan ile Türkiye arasında Mart 2001 tarihinde GKBH projesi ile ilgili olarak Hükümetlerarası Sözleşme ve Alım-Satım Sözleşmesi, Eylül 2002’de ise Azerbaycan ile Gürcistan arasında GKBH ile doğal gazın Azerbaycan ve Gürcistan’dan ve onların sınırları dışında transiti, transferi ve satışı konusunda sözleşme imza edilmiştir. Boru hattının inşasına Ekim 2004’de başlanmış ve Mayıs 2006’da ise ilk kullanım gazı, aynı senenin Aralık ayındaysa ilk ticari gaz gönderilerek boru hattı faaliyete geçirilmiştir. İlk Şahdeniz gazı Temmuz 2007’de Türkiye’ye ulaştırılmıştır.

BTE Doğal Gaz Boru Hattı aynı zamanda, Türkmenistan ve Kazakistan’da yer alan dünyanın dördüncü büyük doğal gaz rezervlerine erişecek olan Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ilk saç ayağı olarak değerlendirilmektedir.[7] 

Bakü–Supsa Petrol Boru Hattı

Hazar petrollerini uluslararası piyasalara taşıyacak diğer bir boru hattıysa 9 Ekim 1995’te imzalanan Bakü – Supsa Petrol Boru Hattıdır. Bu hatla genel olarak ilkin Azerbaycan petrolü olan ve “Azeri”, “Çırak”, “Güneşli” yataklarının petrollerini taşımak için öngörülmüştür. Bu hat 17 Kasım 1999 yılından başlayarak kullanılmaya başlanılmıştır. Bu hattın oluşmasına ABD’den ne Azerbaycan’a nede Gürcistan’a hiçbir destek verilmemiştir. Bu hat yalnız AB üye ülkeleri tarafından ciddi olarak desteklenmiştir. Diğer yandan Bakü’deki Amerikan şirketleri de kendi yönetimlerine baskı yaparak ülkelerinin maliyeti BTC’den az olan bu hattı desteklemesini istemiştir. Ama bu boru hattının Gürcistan’dan geçen bölümünün Ermenilerin yaşadığı Cavahetiya bölgesinden geçmesi hattın güvenliğini tehlikeye sokmuştur. ABD siyasi olarak bu projeye destek vermese de ekonomik çıkarlarından vazgeçmeyerek şirketleri vasıtasıyla bu projenin ihalelerine katılmıştır. Böyle ki Amerika’nın Mobil şirketi Bu hatla ilgili ihalelerin birisine katılarak ihaleyi kazanmıştır.

Bakü–Novorossiysk Petrol Boru Hattı

Bakü – Novorossiysk Petrol Boru Hattı eski SSCB döneminden kalma bir boru hattıdır. 1994 yılının Eylül ayının 20’de imzalanan “Asrın Anlaşmasıyla” Hazar petrolünün dünya piyasalarına hangi yollarla çıkarılacağı ortaya çıktığında bu hat Rusya tarafından Azerbaycan’daki yabancı şirketlere ve Azerbaycan yönetimine önerilmiştir. Rusya bu hattın güvenilir ve tehlikesiz olduğunu savunuyor ve erken petrolün buradan dünya piyasalarına çıkmasını istiyordu. Sonralar BTC’nin gerçekleşmesinin güçlendiği bir zamanda Rusya’nın bu hat üzerinde ısrarla durduğunu da görüyoruz. Ama birinci Rus – Çeçen savaşının çıkması bu boru hattının güvenliğini tehlikeye sokmuştur. Ancak Rusya taşınacak petrolde Türkiye’ye öncelik tanımamak için girişimlerini hızlandırmış ve Rusya’yla Çeçenistan Devlet Petrol Şirketi YUNKO arasında anlaşma imzalamıştır. AİOC ve Rusya’nın Transneft şirketi arasında 16 Şubat 1996’da imzalanan anlaşmayla Bakü – Grozni – Novorossiysk boru hattıyla ilkin petrolün ihracatına karar verilmiştir. 109 Rusya bu hattı diğer hatlardan hem ucuz hem de daha çabuk gerçekleştireceğini savunmaktaydı.110 Ama 1999 yılında başlayan ikinci Rus – Çeçen savaşı, Türkiye’nin boğazlardan geçecek petrol tankerlerine yeni uygulamalar yapması ve ABD’nde güçlü desteğiyle Azerbaycan’ın ekonomik olarak Rusya’dan bağlılığını koparma gayreti hattın oluşumunu engellemiştir. Böyle bir durumda Rusya ve İran BTC’ye alternatif olarak Bakü – Basra Petrol Boru hattını gündeme getirmişler. Ama bu proje ne Azerbaycan ne de ABD tarafından desteklenmedi.[8]

 

AZERBAYCAN’IN İRANLA İLİŞKİLERİ

 

Etnik ve Mezhepsel Sorunların Gölgesinde Gelişen İlişkiler

 

Azerbaycan–İran ilişkilerini etkileyen iki önemli sorunsaldan bahsetmek mümkündür.

Birincisi, Şii kimliğinin Azerbaycan üzerindeki etkisidir. İran Şiiliği, Azerbaycan ile ilişkilerinde temel avantajı olarak görmektedir. Zira Azerbaycan nüfusunun bir kısmını Şii mezhebine inananlar oluşturmaktadır. İran, Şiiliğin ruhani merkezi olan Kum’da Şii din adamlarının eğitim ve faaliyetlerini desteklemek için olağanüstü miktarda para harcayarak etrafındaki Şii toplumları üzerinde etki kurmaktadır. Tahran böylece Şii topluluklarla dayanışma bağları oluşturarak ülkelerin iç işlerine müdahalede bulunmaktan da çekinememektedir. İran yönetimi, 1979 İslam Devrimini bu metotla komşu ülkelere ihraç etmeyi hedeflemiştir. Azerbaycan Şiiliğinin Caferi koluna mensup olması İran’ın bu ülke üzerindeki mezhep politikalarını daha da elverişli duruma sokmaktadır.

 

Azerbaycan–İran ilişkilerinin gelişim sürecini etkileyen ikinci önemli faktör İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin varlığıdır. Azerbaycan’ın bağımsız devlet olarak varlığı, İran’da yaşayan çok sayıda Azerbaycan Türkü arasında kimlik keşfi sürecini tetiklemiştir.

 

Azerbaycan coğrafyasının bugünkü haliyle ikiye bölünmesi, İran ve Çarlık Rusya arasında gerçeklesen savaşlar neticesinde imzalanan 1828 tarihli Türkmençay Andlaşması’na dayanmaktadır. Bu antlaşmaya göre Aras Nehrinin kuzeyinde kalan kısım Çarlık Rusyası’na, güneydeki Azerbaycan Türklerinin nüfusun çoğunluğunu içeren bölge ise İran’a bırakılmıştır. Tarih boyunca söz konusu bölgenin büyük bir kısmı, İran coğrafyasında yönetimde olan Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi, Afşari ve Kaçar hanedanlarına ev sahipliği yapmıştır.

Soğuk Savaşın ardından Azerbaycan’ın bağımsızlığını yeniden kazanması güneyde yaşayan Azerbaycan Türkleri için motivasyon kaynağı oluşturmuştur.

 

1989 yılından beri aktif olan milliyetçi şiarlarla güneyde yaşayan Azerbaycan Türklerinin İran’dan ayrılması konusu gündeme gelmiştir. Elçibey döneminde siyasal söylem olarak dile getirilen bu düşünce İran yönetimini rahatsız etmiştir. Tahran yönetimi 25 milyona yakın Azerbaycan Türkünün varlığını ve yükselen Azeri milliyetçiliğini ulusal birliği ve toprak bütünlüğü için tehdit olarak algılamıştır. Söz konusu nüfusun “Azerbaycan devletinin yanı başında bulunması ve İran’ın kuzeybatısında yoğunlaşan bu nüfusla kuzey ve güney arasında etnik konsolidasyonun sağlanmış olması bütünleşme idealinin coğrafi anlamda nesnel dayanağını oluşturmuştur”. Bütün bunların ışığında, Elçibey’in “Birleşik Azerbaycan” retoriği İran açısından ciddi endişeyle karşılanmıştır. İran, Elçibey yönetiminin milliyetçi söylemlerine, Dağlık Karabağ’da Ermenistan’a sağladığı iktisadi ve siyasi destekle “cevap” vermiştir. Diğer yandan İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri Güney Azerbaycan Milli Oyanış (Uyanış) Hareketi (GAMOH) çatısı altında örgütlenerek bağımsızlık taleplerini kurumsallaştırmışlardır. GAMOH’un esas faaliyet istikametini İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin bağımsızlığına ulaşması oluşturmuştur. Fakat milliyetçi söylemlere rağmen Kuzey ve Güney Azerbaycan arasında, yirminci yüzyıl siyasi gelişmeleri bağlamında önemli sosyo-kültürel farklar oluştuğunu ve bu farkların, toplumların zihninde kurumsallaşması dikkate alındığında, kuzey ve güneyin entegrasyonu ciddi engellere takılmıştır. Sosyo-kültürel

farklılıklar İran’da yaşayan Türkler arasında, “İranlılık kimliği” daha da güçlendirmiş ve böylece İran’ın toprak bütünlüğü korunmuştur. Ayrıca bölgede oluşan yeni siyasi şartlarda söz konusu söylemler dar alana sıkışmıştır. İran yönetimi, Dağlık Karabağ’da Ermenistan’ı destekleme politikası izleyerek Azerbaycan’ın kendi iç işlerine müdahalesini minimalize etmeye çalışmıştır. Böylece İran her ne kadar kendini bütün Müslümanların haklarının

koruyucusu ve savunucusu olarak tanımlasa da, dış politika uygulamalarına bakıldığında, dini bir meşruiyet aracı olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Dağlık Karabağ’da Ermenistan’a sağlanan destekte bu gözükmektedir. İran, Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’ın yanında yer almakla yetinemeyerek, savaş sürecinde Azerbaycan’ın güney bölgesinde bulunan Talış etnik grubu içerisindeki ayrılıkçı fikirlere destek vermiş ve mikro milliyetçiliği tetiklemiştir.

Haydar Aliyev’in iktidara gelmesinden sonra, milliyetçi söylemlerin yerini rasyonel ve pragmatik söylemler alsa da, Azerbaycan–İran gerginliği devam etmiştir. Cumhurbaşkanı Aliyev, Azerbaycan’da propaganda amaçlı faaliyette gösteren İran destekli grupları bertaraf etse de İran, halk nezdinde özellikle sosyal ve kültürel alanda söz konusu gruplardan (özellikle mollalardan) kendi menfaati için yararlanmaya devam etmiştir. Bu bağlamda İran Azerbaycan Şiilerinin dini duyguları ve bu amaçla tesis edilmiş olan Azerbaycan İslam Partisi vasıtasıyla, kamuoyunun üzerinde etkili olmuş ve kontrol sağlamıştır. Bu dönemde İran

Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’ın yanında olmaya devam etmiş, bu ülkeyi ekonomik olarak desteklemiştir. 2005–2006 yıllarında Azerbaycan–İran ilişkilerinde bir yumuşama dönemi yaşanmış ticaret, güvenlik ve enerji sektörü dâhil olmakla farklı alanlarda işbirliği yapılmıştır. Bu çerçevede 20 Aralık 2005 yılında Aliyev ve İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın katılımıyla, Nahçivan için yeni bir doğalgaz boru hattının açılışı gerçekleştirilmiştir.

 

2007 yılında İran’ın Ermenistan’ın doğalgaz ihtiyaçlarını karşılamak için boru hattı projesi gerçekleştirilmesi, ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. İran bu dönemde de Azerbaycan’ın Türk kimliğini Şia kimliğinden daha çok önemsemesinin devam ettiğini ve Azerbaycan’ın bunu içselleştirdiğini endişeyle izlemiştir. Bu bağlamda İran 2008 yılında yaşanan Rusya–Gürcistan savaşından sonra, Türkiye tarafından bölgesel güvenliğin sağlanmasına yönelik geliştirilen “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu” inisiyatifine karşı kendi projesini ortaya atmıştır. İran diplomasisi, söz konusu girişime alternatif 3+3 formatını (üç Güney Kafkasya ülkesi ve İran, Türkiye ve Rusya’yı kapsayan) Dışişleri Bakanı Mottaki’nin Azerbaycan’a yaptığı ziyaret çerçevesinde ilk kez müzakereye açmıştır. 2009 yılından itibaren İran, Ermenistan’ın bölgesel izolasyondan kurtulması için 2008 yılında ilk aşaması biten doğalgaz boru hattının ikinci aşamasına başlamıştır. İran rejimi ayrıca “Bakü–Tiflis–Kars” demiryolu projesine cevap olarak İran ve Ermenistan arasında bir demiryolu inşası yapmayı düşünmektedir. İki ülke arasındaki sorunlara rağmen, ekonomi ve ticaret alanlarında işbirliğinden bahsetmek mümkündür.

 

Hazar’ın Hukuki Statüsü Sorunu

 

SSCB’nin dağılmasının ardından, Hazar bölgesinde yeni jeopolitik bir atmosfer oluşmuştur. Hazar jeopolitiği “Yeni Büyük Oyun” çerçevesinde yeniden şekillenmiştir. XIX. yüzyılda İngiltere ve Rusya arasında gelişen “Büyük Oyun” un devamında bu ülkelerin yanı sıra yeni aktörler ABD, AB, Çin ve Türkiye söz konusu jeopolitik atmosfere dâhil olmuşlardır. Rusya, Azerbaycan, İran, Türkmenistan ve Kazakistan’ın kıyıdaş ülkeler olduğu Hazar Denizi petrol ve doğal gaz olmak üzere, jeolojik olarak iki alana ayrılmaktadır. Bunlar, kuzeyde Rusya ve Kazakistan’a ait olan bölge ile güneyde Azerbaycan, Türkmenistan ve İran sahillerinin yer aldığı bölgedir. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan sahillerindeki potansiyel petrol kaynaklarının Rusya ve İran sahillerinden daha çok olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan Rusya ve İran dışındaki diğer kıyıdaş ülkeler açısından Hazar enerji kaynakları iktisadi kalkınma stratejisinin temelini oluşturmaktadır. Azerbaycan’ın Batılı şirketlerle yaptığı petrol anlaşmalarıyla birlikte yaşanan gelişmelere ve uluslararası petrol şirketlerinin söz konusu bölgedeki faaliyetlerine paralel olarak Hazar’ın statüsü meselesi gündeme getirilmiştir. Hazar’ın hukuki statüsünün çözümlenmemesi ve bu bağlamda var olan sorunlar bölgeye yönelik büyük ölçekli enerji yatırımlarına engel teşkil etmektedir. Burada temel mesele Hazar’ın deniz ve göl olması sorunsalıdır. Mevcut koşullarda Hazar’ın hukuki statüsü 26 Şubat 1921 tarihli ve 25 Mart 1940 tarihli Sovyet–İran Anlaşmalarına göre belirlenmektedir. 26 Şubat 1921 yılında imzalanan Sovyet–İran anlaşmasının XI. maddesi ile İran’ın Hazar’da donanma bulundurmasını engelleyen 1828 Türkmençay Antlaşması iptal edilmiştir. Bu antlaşmaya göre iki taraf Hazar’da kendi bayrakları altındaki gemilerle seyrüsefer konusunda eşit haklara sahip olmuşlardır. Hazar’a ilişkin birçok düzenleme içeren antlaşma, statü konusunda açık bir düzenleme getirmemiştir. Ancak 1 Ekim 1927 tarihinde Pehlevi Limanı’na ilişkin nota teatisinde Hazar’ın Sovyet-İran denizi olarak nitelendirildiği görülmektedir.

 

Kıyıdaş Ülkelerin Tezleri

 

Kıyıdaş ülkelerin Hazar’ın hukuki statüsü konusundaki tezlerine bakıldığında, söz konusu ülkelerin bu konuda farklı bakış açılara sahip olduğunu görmek mümkündür. İran, Hazar’ın her kıyıdaş ülkeye %20 pay verilmesini ve bu bağlamda beş eşit parçaya bölünmesini savunmaktadır.

 

İran özellikle Hazar’a kıyısı olmayan ülkelerin bu bölgedeki etkisini kırmak için çaba harcamaktadır. Böylece İran (aynı zamanda Türkmenistan) Hazar’ı deniz olarak kabul ederek diğer kıyıdaş ülkelere nispeten daha büyük bir ulusal alan elde etmeyi öngören bir strateji benimsemiştir. İran 1921 Sovyet–İran anlaşmasına dayanarak yeni bağımsız kıyıdaş ülkelerin SSCB’nin bir parçası olması itibariyle, sadece %50 bir paya sahip olduğunu iddia etmektedir. İran diğer %50’lik kısmın ise kendisine mahsus olduğunu ileri sürmektedir.

 

Doğal gaz zengini Türkmenistan ise Hazar’ın hukuki statüsüne dair herhangi bir anlaşmayı imzalama konusunda acele etmemektedir. Türkmenistan için temel sorun, Azerbaycan’la var olan tartışmalı Kepez petrol yatağı konusudur. Azerbaycan ve Türkmenistan kıyıları arasında Hazar’ın ortasından geçerek Azerbaycan ve Türkmenistan sektörlerini birbirinden ayıran hat üzerinde tartışmalı alan- lar vardır. Daha doğrusu “orta hat” petrol ve doğal gaz yatakları zengin bölgeden geçmektedir.

 

Kazakistan Hazar’ın statüsü ile ilgili sorunlar gündeme gelmeye başladığından beri, Hazar’ın deniz yatağının orta hat esasına göre ulusal sektörlere bölünmesi gerektiği tezini savunmuştur. Kazakistan’ın bu görüşü Azerbaycan’ın teziyle aynıdır. Bu bağlamda 2003 yılında Kazakistan, Azerbaycan ve Rusya Hazar’ın kuzey bölümünün orta hat esasına göre paylaşılmasını öngören bir konsensüs sağlamışladır.

 

Rusya’nın çıkarlarına en uygun çözüm olan Hazar’a “özel statü” verilmesi fikri, Rusya’nın bu özel statüye kendi çıkarları çerçevesinde şekil verebilme gücü de sağlamaktadır. Rusya Hazar’ın hukuki statüsünün düzenlemesinin yerine, Hazar sorunlarıyla ilgilenecek uluslararası bir örgütün kurulmasını öne sürmektedir. Kurulacak olan örgüt, kurumlar aracılığıyla orta hat sorunu ve kıyıdaş ülkelerin müşterek eylemlerini koordine etmeyi öngörmektedir.  Fakat bu öneri Azerbaycan ve Kazakistan tarafından destek görmemiştir.

 

Azerbaycan, Hazar’ın sektörlere bölünmesini, fiili durum olarak kabul etmekte ve bu istikamette politikalarını geliştirmektedir. Azerbaycan’ın tezi, tüm kıyıdaş ülkelerin Hazar’ı sınır göl olarak resmi olarak kabul etmesini kapsamaktadır. Azerbaycan, Hazar’ın sınır gölü olduğu düşüncesinden hareketle, orta hat esasına göre beş ulusal sektöre bölünmesini savunmaktadır.  Azerbaycan söz konusu sorun kapsamında müzakere edilen milli deniz sınırların belirlenmesinde uluslararası deneyimlerden faydalanılmasını teklif etmektedir. Bu bağlamda Azerbaycan tezi, Hazar’ı uluslararası hukuktaki gibi bir göl olarak kabul edilip orta hat esasına göre ulusal sektörlere bölünmesini öngörmektedir.[9]

 

TÜRKİYE AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ

 

Türk Cumhuriyetleri içinde egemenlik, bağımsızlık yolunda en hareketli, en aktif ve en kararlı adımları atanı Azerbaycan’dır.

Elçibey döneminde izlenen aşırı Türkiye ve Batı yanlısı politikalar, bir yandan Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini artırmış ve petrol anlaşmasından pay almasını sağlamışsa da, diğer taraftan Rusya ve İran ile ilişkilerini gerginleştirmiş ve Karabağ sorununda Rusya ve İran’ın Ermeni yanlısı politikalar izlemelerine ve Elçibey’in de bir darbe sonucu iktidardan uzaklaştırılmasına sebep olmuştur. Bu darbeye seyirci kalan Türkiye, Elçibey’e olan desteğini tam olarak yerine getirememiştir.

Elçibey’e karşı düzenlenen bu darbede, Rusya’nın yanında Hazar petrollerinden istedikleri yüzdeyi alamayan İngiliz Petrol Şirketlerinin de rol oynadığı düşünülmektedir.

Haydar Aliyev’in dengeleri gözeten akılcı siyaseti, Türkiye-Azerbaycan arasında Elçibey döneminde kurulan romantik atmosferin dağılmasına, ikili ilişkilerin çok daha gerçekçi politikalar temelinde gelişmesine zemin hazırlamıştır. Aliyev başa geçtiği ilk dönemde Türkiye’ye daha mesafeli Rusya’ya daha yakın bir duruş sergilemiştir. 1993’te Türkiye’nin Elçibey ile yaptığı anlaşmaları askıya almış ve Türkiye’ye vize uygulaması başlatmıştır. Bir önceki iktidar döneminde Rusya ile bozulan ilişkileri yeniden kazanmak amacıyla 1994 yılında BDT’ye girmeyi kabul etmiş, aynı yılın Eylül’ünde de imzalanan “Yüzyılın Anlaşması” ile Rusya’ya %10 pay vermiş olmasına rağmen, Karabağ sorununda Rusya’dan istediği desteği göremeyen Aliyev, yüzünü Türkiye’ye ve batıya dönmüştür.

Türkiye, bağımsızlığını kazandığından bu yana Azerbaycan ile ilişkilerini bir stratejik işbirliği temelinde geliştirmeyi hedeflemiştir. Türkiye ile Azerbaycan arasında askeri alanda eğitim, teknik ve bilimsel işbirliği anlaşması 1995 yılının Ekim ayında imzalanmıştır. Türkiye ile Azerbaycan arasında 5 Mayıs 1997 tarihinde “Stratejik İşbirliği Deklarasyonu” imzalanmıştır. Buna göre; toprak bütünlükleri ve sınırların ihlal edilmezliği tehlikeye düştüğünde, iki ülke BM tarafından öngörülen metotları kullanarak, stratejik ortaklıkları çerçevesinde, birbirlerine yardım edeceklerdir. Türkiye-Azerbaycan stratejik işbirliği, ekonomik ve sosyal alanlarda da sürdürülmektedir. Azerbaycan’daki iç istikrarsızlıklar ve milli ordusunu kurmakta karşılaştığı güçlükler, Azerbaycan’ı olumsuz yönde etkilemektedir. 100.000 kişilik bir Azeri ordusunun teşkili, hedef olarak ortadadır. Türk-Azeri askeri işbirliği olumlu istikamette seyretmektedir. Buna rağmen Azerbaycan Ordusunun henüz yetenek bakımından büyük çapta bir savaşa hazır olduğunu söylemek zordur. Bu bakımdan, TSK’nin katkılarıyla Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri, büyük ölçüde yeni bir yapılanmaya doğru yönlendirilmiş bulunmaktadır.

Bağımsızlık öncesi başlayarak, günümüze kadar devam eden Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ sorununda, Türk kamuoyu Azerbaycan’ın yanında yer almış, uluslararası alanda Azerbaycan’ı desteklemiş, Ermenistan’a uygulanan ambargoya katılmış, Ermenistan ile olan diplomatik ilişkilerine son vermiştir. Türkiye’nin 1992 yılından bu yana Ermenistan’a kapattığı sınırlarını açmaması, Azerbaycan ile olan ilişkilerinin iyi düzeyde olduğunun ispatıdır. Azerbaycan’da ve Türkiye’de yönetim kademelerinde kim olursa olsun bu iki ülkeye ait dış politikaların yabancı tehditlere karşı ortak olacağı görülmektedir.

12 Mart 2001 de imzalanan, 25 Mayıs 2005 tarihi itibariyle tamamlanmış olan, “Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı” iki ülke ilişkilerinin daha da artmasına ve stratejik ortak olma seviyesine ulaşmalarına sebebiyet vermiştir. Böylece hem Türkiye hem de bölge ülkelerinin stratejik ve jeopolitik konumlarını daha da artmıştır.

Türk-Azeri ilişkileri 2003 yılında Türkiye’nin dış politika önceliğini başka alanlara kaydırması ve Haydar Aliyev’in sağlık durumunun bozulması nedeniyle azalmıştır. Bu esnada Ekim 2003 tarihinde yapılan ve sonuçları oldukça tartışmalı olan seçimleri, oğul İlham Aliyev kazanarak Azerbaycan’ın yeni lideri olmuştur. Bu dönemde azalan ilişkiler; 8 Eylül 2003’te Başbakan İlham Aliyev’in ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapması, Ocak 2004’te dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Bakü ziyareti, Nisan 2004’de de İlham Aliyev’in Cumhurbaşkanı sıfatı ile Türkiye’ye gelmesi ile yeniden tesis edilmeye çalışılmışsa da, önceki yıllarla kıyaslandığında son üç yılda ilişkilerin son derece zayıf olduğu söylenmektedir.

“Gücümüz birliğimizdedir” diyen İlham Aliyev’in bu ziyareti sırasında iki ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin bundan önce olduğu şekilde devam edeceği belirtilmiş, Ermenistan sınır kapısının açılması söylentileri dolayısıyla gerilen iki ülke ilişkileri ile alakalı “Türkiye tarafından, Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan toprakları konusu çözülmedikçe, sınırın açılmayacağı konusunda güvence verildiği İlham Aliyev tarafından dile getirilmiştir.

“Bir millet, iki devlet” sloganının Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev tarafından devamlı olarak dile getiriliyor olması Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine verilen önemin en bariz göstergesidir.

BTC, Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan üçlüsü arasındaki ilişkinin geliştirilmesi, bu ilişkinin askeri boyuta taşınması sürecinde önemli bir rol oynarken, 23-27 Ağustos 2004 tarihlerinde üst düzeyde yapılan Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan askeri tatbikatı BTC’nin güvenliği ile alakalı olmakla ilerde daha geniş kapsamlı bir askeri işbirliğinin temellerinin atılması olarakta değerlendirilebilir.

Nahçıvan’ın Antlaşmalardan kaynaklanan özel statüsünün korunması, Türkiye açısından da önem taşımaktadır. 350.000 kişilik bir nüfusa sahip olan Nahçıvan, her bakımdan Türkiye’nin ilgisine muhtaç bulunmaktadır. Nahçıvan halen bir “kanton” durumunda olup, Azerbaycan ile bütün irtibatları kesik bulunmaktadır. Türkiye ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ekonomileri arasında bir yakınlaşma süreci devam etmektedir. Nahçıvan Hudut Kapısından, iki tarafın da yararlandığı sınır ticareti sürdürülmektedir. Türkiye, Nahçıvan’a 20 milyon dolarlık Eximbank kredisi sağlamış durumdadır. Halen bu bölgedeki enerji dağıtım şebekesinin ve telekomünikasyon sisteminin tümüyle yenilenmesini öngören projeler üzerinde çalışılmaktadır. Türkiye tarafından Nahçıvan’a da askeri destek sağlanmaktadır.[10]

 

AZERBAYCAN-AVRUPA VE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

Avrupa Birliği (AB), Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını 31 Aralık 1991 yılında tanımış, 27 Şubat 1992 yılında ise resmi diplomatik ilişkiler kurulmuştur.

Avrupa Birliği, geçen yüzyılın 90'lı yıllarının başlarında yeni bağımsız devletlerle iş kurma, demokratik reformlar yapma, piyasa ekonomisinin altyapısını oluşturma, ticaret, ulaştırma alanında, gümrük-geçiş noktalarında çalışmaları pekiştirme amacıyla TACİS programını hazırlamıştır ve onu finanse etmektedir.

Avrupa Birliyi ile Azerbaycan arasında ilişkilerin niteliksel olarak yeni bir aşamaya geçmesini sağlayan önemli belge, nisan 1996'da imzalanan "Ortaklık ve işbirliği sözleşmesi" oldu. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, 1999 yılında yürürlüğe giren ve karşılıklı ilişkilerin hukuksal normlara uygun temelini oluşturan bu sözleşmeyi "Azerbaycan devleti için çok büyük önemi olan tarihi gelişme" olarak değerlendirmişti. Bu sözleşme toplumun çeşitli kesimlerinde - siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal ve s. çevrelerde karşılıklı ilişkilerin gelişmesine yönelikti. Sözleşme uyarınca kurulan işbirliğinin amaçları şu şekilde tespit edilmiştir:

-Taraflar arasında siyasi diyalogun gelişmesi ve bunun için ilgili çerçevenin oluşturulması.

-Demokrasinin pekiştirilmesi ve piyasa ekonomisine geçişin tamamlanmasına yardım.

-Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması amacıyla taraflar arasında ticaretin ve sermaye yatırımının geliştirilmesi.

-Yasama, maliye, yurttaşlık, bilim, teknoloji ve kültür alanlarında işbirliğinin temellerinin atılması.

Bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesi, AB ile ilişkilerin genişletilmesi ve düzene koyulması alanında amaca uygun önlemlerin hazırlanıp uygulanması için Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının 23 Kasım 1999 tarihli yönergesi gereğince devlet komisyonu kuruldu.

Ortaklık ve işbirliği sözleşmesinin yürürlüğe girmesinden sonra AB-Azerbaycan ilişkilerinde ortaya çıkan daha bir niteliksel değişiklik bu ilişkilerin yapısallaşmasıdır. Oluşturulan kurumların - İşbirliği Konseyi, parlamentolar arası işbirliği komitesinin - faaliyetleri ilişkilerin sürekliliğini, düzenli olmasını ve olabildiğince düzene sokulmasını sağladı.[11]

 

1. Azerbaycan-İngiltere

Komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirmekte ısrarlı olan Azerbaycan, aynı ilişkilerin Avrupa ülkeleri ile de olmasında israflı idi. İngiltere BM beş daimi üyesinden biridir. Azerbaycan üçün bu devletle karşılıklı işbirliği yapmak, çok büyük siyasi ve uluslararası önemi vardır. Diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi de Kafkasya’da ve Azerbaycan’da özel siyasi ve ekonomik çıkarları vardır. Azerbaycan’ın uygun jeostratejik durumu ve Avrupa-Asya ulaştırma hatlarının merkezinde olması BDT ülkeleri içerisinde bağımsız politika izlemesi, dış politikasında batı ve Avrupa yönlü politikalara öncelik tanıması bu ülke ile kurulmuş ilişkilerin kuvvetlenmesine neden olmuştur. İngiltere’yle Azerbaycan arasında ilk resmi ilişkiler 1992 yılının 15 Temmuzun da Brayn Foll’un Azerbaycan’a Büyükelçi tayin edilmesi ile başlamıştır. 1994 yılının Şubat ayının 23’de Azerbaycan’la B.K. arasında dostluk, ekonomik, siyasi, kültürel alanlarda anlaşmalar imzalanmıştır. Ayrıca 24 Eylül 1994 yılında Bakü’de imzalanmış olan “Asrın Anlaşmasında” B.K.’ da petrol şirketleri katılmış ve büyük ölçüde pay sahibi olmuşlar. Bu şirketler şunlardır: “B.P”, “Con Brown”, “Kayzer İncirining”, “Ci-Pi-Ti”, “Yord-Layd”.

2- Azerbaycan-Fransa

Fransa SSCB’nin çöküşünden sonra bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Cumhuriyetini 1992 yılının Ocak ayının 3’de resmen tanıdı ve Azerbaycan’la diplomatik ilişkiler kurdu. 1992 yılının Mart ayının 26’da Jak Perren Fransa’nın Azerbaycan’daki ilk resmi Büyükelçisi olarak atandı. Fransa Azerbaycan’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü de tanımıştır. Aralık 1996 yılında AGİT’in Lizbon Zirve Toplantısında Karabağ probleminin çözümüne dair kabul edilmiş belgeye en büyük destek veren ülkelerin başında Fransa da vardı. Fransa aynı zamanda Azerbaycan’ın Avrupa ile ilişkililerinde önemli yer tutmaktadır. Bu ülkenin de diğer Avrupa ülkelere gibi Azerbaycan’da siyasi ve ekonomik çıkarları vardır.

3- Azerbaycan- Almanya İlişkileri

SSCB’nin çökmesi yeni bağımsız devletleri ortaya çıkardığı gibi bazı devletlerin de birleşmesine neden oldu. 2. Dünya savaşından sonra Batı ile SSCB arasında paylaşılan Almanya 1990 yılında birleşerek Almanya Federal Cumhuriyeti adını aldı. Azerbaycan’la Avrupa ülkeleri arasında ilk resmi ilişkiler de Almanya ile kurulmuştur. Almanya 1991 yılının Aralık ayının 12’de Azerbaycan’ı resmen tanımış ve onunla her türlü iş birliğine hazır olduğunu açıklamıştır. 1992 yılının Şubatında Bakü’de Almanya Büyükelçiliği aynı yılın Haziran ayında Bonn şehrinde Azerbaycan Büyükelçiliği açıldı. Dağlık Karabağ Sorunu ile ilgili olarak Almanya Bundestagının Kafkasya Üzre Komisyon Başkanı Villi Vimer Aralık 1993 yılında Haydar Aliyev’le görüşü zamanı şu sözleri söylemiştir: “Sınırları zorla değişmek isteyenler bilmelidir ki Almanya onları desteklemiyor”. Almanya aynı zamanda Azerbaycan’a en çok sosyal yardım yapan bir Avrupa Birliyi ülkesidir.[12]

 

KAYNAKÇA

Mammadov, Halit, Bölgesel Politikalar Açısından Azerbaycan-İran İlişkileri, OAKA, Cilt 8, Sayı 15, 20013.

Özveri, Derya, Kafkasya Politikaları.

Jamilli, Elnur, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası (1991-2001) Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004.

Yararlanılan İnternet Kaynakları:

http://akademikperspektif.com/2013/11/20/rusya-federasyonunun-azerbaycan-politikasi/

 

http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=771:enerji-nakil-hatlar-cercevesinde-tuerkiye-azerbaycan-likileri&catid=131:enerji&Itemid=146

 

http://lib.aliyev-heritage.org/tk/1683675.html

 

http://www.odevsor.com/Azerbaycan-indir-48154.htm

 

http://politikadergisi.com/konuk-yazar/abdnin-kafkasya-politikasi

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Azerbaycan

 

 

 

 

[1] Web Adresleri: http://tr.wikipedia.org/wiki/Azerbaycan, Erişim Tarihi:20.11.2014, http://www.odevsor.com/Azerbaycan-indir-48154.htm, Erişim Tarihi: 20.11.2014. Ayrıca bkz. Derya Özveri, Kafkasya Politikaları, s.18.

 

 

[2] Web Adresi: http://www.odevsor.com/Azerbaycan-indir-48154.htm, Erişim Tarihi: 20.11.2014.

 

[3] Özveri, a.g.e., s.79, 84.

 

[4] Web Adresi: http://akademikperspektif.com/2013/11/20/rusya-federasyonunun-azerbaycan-politikasi/ , Erişim Tarihi: 17.11.2014.

 

 

 

[5] Özveri, a.g.e., s.71.

 

[6] Web Adresi: http://politikadergisi.com/konuk-yazar/abdnin-kafkasya-politikasi, Erişim Tarihi: 17.11.2014.

 

[7] Web Adresi: http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=771:enerji-nakil-hatlar-cercevesinde-tuerkiye-azerbaycan-likileri&catid=131:enerji&Itemid=146  , Erişim Tarihi: 17.11.2014.

 

[8] Elnur Jamilli, ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ABD’NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI (1991-2001) Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004, s. 70-71.

 

[9] Halit MAMMADOV, Bölgesel Politikalar Açısından Azerbaycan-İran İlişkileri, OAKA, Cilt: 8, Sayı: 15, 2013, s. 50-53, 58-61.

 

 

 

[10] Özveri, a.g.e., s.97-100.

 

[11] Web Adresi: http://lib.aliyev-heritage.org/tk/1683675.html, Erişim Tarihi: 25.11.2014.

 

 

[12] Jamilli, a.g.t.,s.36-38.

 

 

  • Wix Facebook page

© 2014 Web Sitedeki tüm içerikler ve paylasımların hakları Rukiye Eroğlu'na aittir.

bottom of page